TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi Çevresel Etki Değerlendirmesi Başvuru Dosyası Tmmob Peyzaj Mimarları Odası Mersin Il Temsilciliği`nin Değerlendirmesi

GENEL MERKEZ
03.04.2012 (Son Güncelleme: 10.04.2012 15:26:52)

Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi Çevresel Etki Değerlendirilmesi Başvuru Dosyası 1 Mart 2012 tarihinde kamuoyunun görüşüne açılmıştır. Peyzaj Mimarları Odası Mersin Temsilciliği`nin dosya ile ilgili ve Akkuyu NGS Projesi ile ilgili görüşleri aşağıdadır.

T.C.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞINA

(Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin Ve Denetim Genel Müdürlüğü)

       ANKARA

Mersin İli, Gülnar İlçesi, Büyükeceli Beldesi sınırları içinde, Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. tarafından gerçekleştirilmesi planlanan 4800 MWe kurulu gücünde Akkuyu Nükleer Güç Santralı projesi ile ilgili olarak ÇED Yönetmeliği‘nin 9.maddesine göre 29/03/2012 tarihinde yapılmak istenen Halkın Katılımı Toplantısı usulüne uygun olarak gerçekleştirilmemiştir. Bu nedenle 03/04/2012 tarihinde yapılacağı duyurulan Kapsam ve Özel Format Belirleme Toplantısı‘nın hukuki dayanağı kalmamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin Taşın&Türkiye kararının odamızın bu başvurusunda dikkate alınması gerektiğine inanıyoruz. 10 Kasım 2004 tarihli bu kararda; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin kararının 98., 99. ve 100. maddeleri çevre konusunda kamunun karar ve bilgi edinme süreçlerine katılım ile ilgili BM-1998-Aarhus- Çevre Konularında Bilgiye Erişim, Karar Alma Sürecinde Halkın  Katılımı  ve Yargıya Başvuru Hakkında Sözleşmesi‘ne değinmiş ve Avrupa Konseyi Parlamentosu‘nun 27 Haziran 2003 tarihli 1614 sayılı tavsiye kararının altı çizilmiştir.Aarhus Sözleşmesi, yeni ve farklı bir çevre sözleşmesidir. Çevre hakları ve insan haklarını birbirine bağlamaktadır. Gelecek kuşaklara bir yükümlülük borcumuz olduğunu kabul etmektedir. Sürdürülebilir kalkınmanın yalnızca ilgililerin tümünün katılımı ile gerçekleşebileceğini tespit etmektedir. Çevre koruma ile hükümetin sorumluluğu arasında bağ kurmaktadır. Toplum ve kamu otoriteleri arasındaki etkileşimlerin demokratik bir çerçevede olmasına önem vermekte ve uluslararası sözleşmelerin müzakeresi ve uygulanmasında halkın katılımı için yeni bir sürece öncülük etmektedir. Sözleşme, 30 Ekim 2001‘de yürürlüğe girmiştir. Türkiye‘nin pek yakın bir gelecekte bu sözleşmeyi imzalaması beklenmektedir.

Aarhus Sözleşmesi Madde 3/9; "Bu sözleşmenin ilgili hükümleri çerçevesinde, halk, çevresel konularda, hiç bir vatandaşlık, milliyet ve ikametgah ayırımına tabi olmaksızın, yargıya başvurma, karar alma sürecine katılım ve bilgilere erişim haklarına sahip olacaktır. Tüzel kişiler ise, faaliyetlerinin merkezi veya kayıtlı olduğu yer ayırımına tabi olmadan bu hakları kullanılacaktır."

Rio Zirvesi Sonuç Deklarasyonu: 5.Beş Yıllık Kalkınma Planı ile ülkemizi bağladığı kabul edilen 1992 - Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Zirvesi Sonuç Deklarasyonu 10.maddesi‘ne göre: ""Çevre konuları en iyi şekilde, ancak ilgili bütün vatandaşların katılımı ile yönetilir. (.) Ulusal düzeyde, her birey, kamu otoritelerinin elinde bulunan, bölgelerindeki tehlikeli atıklar ve faaliyetler dahil çevre ile ilgili tüm bilgilere, erişme ve karar alma süreçlerine katılım haklarına sahiptir. Devletler, geniş çapta çevre bilgilendirmesi yaparak kamuoyu aydınlatılmasını ve katılımı gerçekleştirecek ve teşvik edecektir."

Anayasa‘nın 17. maddesi ".. Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.." Anayasa‘nın 56/2 maddesi de "...çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir...".

Çevre Kanunu 30.madde: " Çevreyi kirleten veya bozan bir faaliyetten zarar gören veya haberdar olan gerçek ve tüzelkişiler, idari makamlara başvurarak bu faaliyetin durdurulmasını isteyebilirler."

Çevre Ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname‘nin 4.maddesinde; "Faaliyet alanına giren konularda diğer bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği ve koordinasyonu sağlamak" Bakan‘ın görevleri arasında sayılmıştır. 

Çevre Kanunu‘nun "İlkeler" başlıklı bölümünde 26.04.2006 tarihli değişiklikle 3.maddesine Çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve  kirliliğinin önlenmesine ilişkin genel ilkeler şunlardır:

a) Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler.

b) Çevrenin korunması, çevrenin bozulmasının önlenmesi ve kirliliğin giderilmesi alanlarındaki her türlü faaliyette; Bakanlık ve yerel yönetimler, gerekli hallerde meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparlar.

e) Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür.

Çevre Kanunu‘nun "Çevrenin korunması" başlıklı bölümündeki madde 9‘da: "Çevrenin korunması amacıyla; Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir."

Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği‘nin Halkın Katılımı Toplantısı ve Kapsam Belirleme Toplantıları ile ilgili hükümleri ise: "Çevresel Etki Değerlendirmesi Sürecinin Başlatılması ve Komisyonun Kuruluşu Madde 8-"Bakanlık, gerekli gördüğü hallerde, projenin konusu, türü ve proje için belirlenen yerin özelliklerini de dikkate alarak, üniversiteler, enstitüler, araştırma ve uzman kuruluşları, meslek odaları, sendikalar,  birlikler, sivil toplum örgütlerinden temsilcileri de komisyon toplantılarına üye olarak çağırabilir."

29/03/2012 tarihinde yapılmak istenen Halkın Katılımı Toplantısı‘nda; toplantıya katılanların proje hakkındaki görüşlerinin olumsuz olduğunun toplantı divanı tarafından anlaşılması üzerine toplantının bitirildiği, toplantı sonrasında resmi olarak tutulan toplantı tutanağında dahi inkar edilemeyen bir gerçektir. Toplantıya katılmak isteten kişiler, daha toplantı girişinde fiziksel şiddete ve tacize maruz bırakılmışlardır. Nükleer Karşıtı Platform sözcülerinin mikrofonla toplantı salonundaki insanlara görüşlerini sormaları üzerine, salonda bulunanların tamamının nükleer santral istemediklerini bildirdikleri basın yayın organlarında çıkan haberlerde bile açıkça görülmektedir.

Yukarıda sıralanan mevzuat hükümleri dikkate alındığında; söz konusu toplantıdaki kamu görevlileri ve kolluk personeli hakkında resen soruşturma başlatılarak görevi kötüye kullanma suçu ve diğer insan hakları ihlalleri nedeniyle yargılanmaları için gerekli yasal süreçlerin başlatılması gerekmektedir. Ancak bunu yapmak yerine nükleer santral projesi için halkın görüşü yok sayılarak ÇED sürecine devam edildiği anlaşılmaktadır.

SONUÇ VE İSTEM: Akkuyu Nükleer Güç Santralı projesine ilişkin 03/04/2012 tarihinde yapılacağı duyurulan Kapsam ve Özel Format Belirleme Toplantısı‘nın yasal dayanağının kalmadığını ve bu nedenle iptal edilmesini talep ediyoruz. Toplantının yapılması halinde yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak gerçekleştirilecek bu toplantı nedeniyle sorumlu bütün kamu görevlileri hakkında gerekli yasal girişimlerde bulunacağımızı bildiriyoruz. 02/04/2012

 

Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi Çevresel Etki Değerlendirilmesi Başvuru Dosyası

Hakkında Peyzaj Mimarları Odası Mersin İl Temsilciliği‘nin Değerlendirmesi

  Akkuyu Nükleer Güç Santralı Projesi Çevresel Etki Değerlendirilmesi Başvuru Dosyası 1 Mart 2012 tarihinde kamuoyunun görüşüne açılmıştır. Peyzaj Mimarları Odası Mersin Temsilciliği‘nin dosya ile ilgili ve Akkuyu NGS Projesi ile ilgili görüşleri aşağıdadır.

•●      Rapor tamamen santrali inşa edecek şirkete bağımlı olarak ve NGS‘nin inşa edilmesini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Gerekçeler arasında yer alan (s.23) "Bugünün yüksek teknolojisine sahip olmak" maddesi, NGS‘nin BOO modeliyle, yani Yap-Sahip ol-İşlet modeli ile gerçekleştirileceğini, yani inşa edecek olan Rus şirketin malı olacağı gerçeğini gizlemektedir. Santral Rusya‘dan getirilecek ve yüksek teknolojisi Rus hükümetinin olmaya devam edecektir.

•●      Raporda Türkiye‘nin büyüme hızı ve ve buna bağlı artan enerji talebi gerekçe gösterilerek santralin kurulmasının bir zorunluluk olduğu ve karbon ve gaz salınımının azlığı vurgulanmaktadır. Santralin inşası sırasında gerçekleşecek karbon salınımından bahsedilmemekte, dünyanın yöneldiği enerji tasarrufu ve temiz ve yenilenebilir enerjilerden bahsedilmemektedir.

•●      1.1.5‘de dünyada enerji üretiminde mevcut tablo ele alınmış fakat eğilimler göz ardı edilmiştir. Japonya‘nın 53 nükleer santralinin 48‘i halkın talebi doğrultusunda 1 yıldır kapalıdır. Almanya‘nın nükleer enerji üretiminde vaz geçip planlı bir şekilde alternatif enerjilere geçmeye başlamış olduğundan bahsedilmemiştir.

•●      1.1.3.1 maddesinde zararlı olabilecek gazların salınımının olmadığı belirtilmiştir, fakat Almanya‘da ve İngiltere‘de yapılan bilimsel çalışmalar ile kaza olmadığı durumda bile nükleer santral yakınında yaşayan bireylerin kansere yakalanma risklerinin normalin 1.5 ile 2.5 katı arasında arttığını kanıtlayan çalışmalardan bahsedilmemiştir, bu yönde nasıl önlemler alınacağı ve bu konunun ÇED raporunda yer alıp almayacağı belirsizdir.

•●      Tablo 1.3‘de nükleer santrallerin enerji kaynağı olarak dezavantajları arasında kaza durumunda çevresini, bölgesini ve hatta çevre ülkeleri onyıllarca etki altında bırakacak ve nesiller boyunca sürecek hastalıklara yol açacak olmasından bahsedilmemiştir. Bu tablonun Akkuyu ve NGS‘nin kurulacağı bölge özelinde irdelenmemesi vahimdir. NGS‘nin kurulacağı bölgede güneş neredeyse yılın tümünde etkili olan, alternatif bir enerji kaynağındır.

•●      Raporda, kurulacak olan NGS‘nin enerjide dışa bağımlılığı azaltacağı ifade edilmektedir, fakat yakıtının, ileri teknolojisinin ve işletecek uzmanlarının dışarıdan geleceği, mülkiyetinin de bizim olmayacağı, ve hatta, üretilecek olan elektiriği dünya ortalamasının 1.5-2 katı pahalıya (12.5 cent/kWh) alacağımız ve atıkların depolanması maliyetlerinin yüksekliği gerçekleri gizlenmektedir.

•●      Santral, bölgedeki turizm ve tarımı baltalayarak yerel ekonomiye zarar verecektir.

•●      Ecemiş Fay Hattı‘nın tehlike oluşturmayan ve aktif olmayan bir fay hattı olduğu görüşüne raporda yer verilmiş olmakla birlikte, aksi yöndeki görüşlerden bahsedilmemektedir.

•●      Nükleer atıkların depolanması, tüm dünyada olduğu gibi bizde de ciddi bir sorun olacaktır.

•●      Santralin çok güvenli bir model olacağı ifade edilmektedir. İnşa edilecek santral kaçıncı nesil ve ne kadar güvenli olursa olsun "Kaza ihtimali yoktur" denemez, sadece "Tahmin edilebilir kazalara ve hatalara karşı korumalı olduğu düşünülmektedir" denilebilir. Kaza olduğunda doğrudan ve dolaylı olarak etkilenecek olan nesillerin, doğal yaşamın ve çok önemli bir doğal kaynak olan toprağın geri kazanılmasının maliyetinin ÇED raporunda yer alacağından şüpheliyiz. 

•●      Ön raporu hazırlayan kuruluşun, kendi hazırladığı başka raporlarla çelişmekte olduğu basına yansımıştır. Kuruluşun ve raporun güvenilirliği ve bilimselliğinin sürmekte olduğundan böyle bir ortamda bahsetmek mümkün değildir.

•●      Santralin Büyükeceli‘de inşa edilmesi planlanmış olsa bile halkın görüşünü almak ve santralle ilgili bilgilendirmek için sadece Büyükeceli‘de toplantı yapmak yetersizdir. Santralden etkilenecek olan Mersin halkı görüşünü 17 Nisan 2011 tarihinde Mersin‘den Gülnar‘a kadar insan zinciri oluşturarak belirtmiştir.

Peyzaj Mimarlığı, doğal ve kültürel varlıkların, çevrelerin, ekonomik, ekolojik, işlevsel ve estetik ölçülere uygun olarak planlanması, tasarımı, onarımı, korunması ve yönetimi konularında fiziksel planlar yapan meslek disiplinidir. Doğal ve kültürel yapının insan kullanımına açılımındaki fiziki planlar yapılırken en önemli ölçüt de koruyarak kullanımdır.

Bizler, bölgesel ve yerel ölçekte planlar yaparken, öncelikle ekolojik verilerin bileşenlerinin değerlendirmesini yapar ve planlara aktarırız. Nükleer enerji ve nükleer santralleri, özellikle bölgesel peyzaj planları yaparken ortaya koyduğumuz çalışmadaki doğal denge, koruma ve kullanım ilkelerimizi ve toprak, su, hava değerleri açısından, bizi son derece yakından ilgilendiriyor.

Nükleer enerji üretimi, bilinen en kirletici, en pahalı enerji üretim biçimidir. Uranyum madenciliğinde ve yakıtın arıtılıp zenginleştirilmesinde oluşan radyoaktif atıklarla, santralin sürekli ürettiği düşük düzeyli rutin radyasyonla, gerçek boyutları gizlenmeye çalışılan kazalarla, okyanusların ve toprağın derinliklerine atılarak, bin yıllar boyu çocuklarımıza zehirli miras oluşturan radyoaktif atıklarla ve nükleer silah hammaddesi olan plütonyum üretimi ile etkisi boyutları geniş corafyalara, yüzlerce yıla ve onlarca insan nesline yayılan bir enerji üretim yöntemidir.

Planlanan Proje‘nin sınırları içerisinde bulunduğu Akkuyu mevkii (Büyükeceli Beldesi), Mersin İli Gülnar İlçesi‘nin sahil kesiminde yer almaktadır. Proje Sahası‘nın genel peyzaj özelliklerine bakıldığında, üç koyun oluşturduğu ve çoğunlukla Akdeniz bitki örtüsünün kapladığı bir sahil şeridi olarak kabaca tarif edilebilir. Alanda görülen bitki örtüsüne ise ağırlıklı olarak kızılçam ormanı ve bunun yanında kızılçama eşlik eden Maki ve Frigana vejetasyonunun hakim olduğu görülmektedir.

Proje sahasında ve yakın çevresinde gerçekleştirilen daha önceki çalışmalarda 570 bitki türü tespit edilmiştir ve bunların 33‘ü endemiktir. Bölgenin faunası genel itibariyle tipik Akdeniz faunasının özelliklerini sergilemektedir  bölgede altı amfibi, 18 sürüngen ve 69 kuş türü kaydedilmiştir. Ayrıca, Proje‘nin yapılması düşünülen kıyı şeridinde, mülga Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından önemli doğa alanı ilan edilen alan dahilinde Akdeniz foku üreme sahaları mevcuttur. Akdeniz foku (Monachus monachus), Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan kırmızı listede de soyu kritik derecede tehdit altında olan tür olarak sınıflandırılmıştır.

Radyoaktif ışınlar canlı organizmalar üzerinde bazı fizyolojik değişimlere neden olurlar. Genellikle düzensiz gelişme gösteren hücreler üzerinde daha fazla etkiye sahip olması, kanser tedavisinde kanserli hücrelerin yok edilmesinde, kısıtlı bir kullanımının oluşmasına neden olmuştur.

- Cilt kanseri gibi bazı kanser türlerinin arttığı görülmüştür.

- Yaşlanma olayını hızlandırarak doğal ömür süresini kısalttığı saptanmıştır. Bu etki herhangi bir hastalık oluşumuyla ortaya çıkmamış, ancak radyasyona maruz bırakılanlar daha hızlı yaşlanarak diğer hayvanların ölüm sebeplerinden farklı olmayan sebeplerle daha erken ölmüştür.

- Hamilelerin radyasyona maruz kalmasıyla düşükler ve anormal doğumlar saptanmıştır.

- Gözün X ve gama ışınlarından etkilenmesinin katarakt oluşumuna sebep olduğu belirlenmiştir.

- Radyoaktivitenin genetik etkileri sonucu; sonraki nesillere taşınacak mutasyonlara neden olması da mümkündür.Radyoaktivitenin tehlikesi, özellikle canlı organizmaların radyoaktiviteyi algılamadaki duyu eksikliğinden meydana gelir.

Hava Kirliliği: Nükleer enerji santrallerindeki hava kirliliği genel olarak yedek güç ünitelerinin deneme amacıyla çalıştırılmasından ve taşıma faaliyetlerinden (NOx, CO2 ve SOx) kaynaklanmaktadır. Hava kirliliği, ayrıca dezenfekte işleminde çözücü kullanımından da kaynaklanabilir.

Baca ve binalardaki salınımlar için dağılım faktörleri belirlenmelidir. Havadaki radyoaktivite, radyoaktif sıvı ve gaz içeren sistemlerde oluşabilir. Bu durumdan en çok santralde çalışan personel etkilenmektedir ve radyoaktivitenin yüksek oranda olması kanser gibi hastalıklara neden olmaktadır. Ortamdaki radyoaktivite seviyesi, çalışan personelin yıllık maruz kalma seviyeleri, maruz kalma düzeyinin hangi durumlarda tehlike arz edebileceği vb. Gürültü Taşıma faaliyetleri, transformatörler, fanlar, yedek güç ünitelerinin deneme amacıyla çalıştırılması ve havalandırma sistemi gürültü oluşturan temel bileşenlerdir. Hassas alanlara yakın noktalardan meydana gelecek gürültü faunayı etkileyebilir (örn; üreme faaliyetini etkileyebilir).

Su Kirliliği: Nükleer enerji santralinde soğutma işleminde kullanılan su kullanımı sonrasında ısınacaktır. Isınan bu su tekrar denize ya da diğer alıcı sulara bırakıldığında sıcaklığı, sisteme girmeden önceki sıcaklığının birkaç kat daha fazlası olacaktır. Deşarj edilen sıcak su, tür dağılımının ekosistemde sıcağı tolere edebilen türlerin yararına değiştirerek su habitatını etkileyecektir. Üretim artacak ve gelişim süreci kısalacaktır. Soğutma sistemine alınan su, alış noktasının yakınında bulunan su yaşamını etkileyebilir. Su hayvanları ve bitkileri sisteme girebilir, yaralanabilir ya da ölebilir.

Ekosistem ayrıca habitatta normalde mevcut olmayan organizmaların oluşmasını sağlayabilir. Sıcak proses suyunun diğer negatif etkisi de mevcut radyonüklitlerin yeniden üretilmesi ve canlılar tarafından alınmasıdır. Su ortamına giren radyonüklitler, hayvanlar (sulama amacıyla kullanılıyorsa) ya da bitkiler tarafından alınabilir, böylece dolaylı olarak (biyo-yoğunlaşma) insanları etkiler.

"Nükleer santral gibi yoğun ileri teknoloji gerektiren, dışa bağımlı, pahalı, atık sorunu halen çözülmemiş ve en önemlisi çok yüksek risk içeren yöntemlerle enerji elde edilmesi, en temel mühendislik kriteri olan kaynakların insan ve toplum yararına optimum kullanımı" ilkesine aykırıdır."

                                                                                                         Şeniz İŞCAN ATEŞ

                                                                                           TMMOB Peyzaj Mimarları Odası

                                                                                                         Mersin İl Temsilcisi      

 

 

Okunma Sayısı 1981