TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Yazı- Yorum " Arkeolojik Peyzalar "

GENEL MERKEZ
03.12.2013 (Son Güncelleme: 03.12.2013 12:20:52)

2 haftalık bir Erasmus Ip (Intensive Project) programı idi. İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesindeki bir arkadaşım ilgimi çeker diye düşünmüş, böylece gitmeseydim çok pişman olacağım bir etkinlikten haberdar olmama ön ayak olmuş… Bunu şu yüzden belirtiyorum, bu tarz projeleri ortak platformlarda yayınladığımızda bizi yakından ilgilendirmese de ilgilendirecek insanlara bir kapı açacaktır belki de hayatlarının seyrinde ve kararlarında rol oynayacaktır!?

 

 

2 haftalık bir Erasmus Ip (Intensive Project) programı idi. İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesindeki bir arkadaşım ilgimi çeker diye düşünmüş, böylece gitmeseydim çok pişman olacağım bir etkinlikten haberdar olmama ön ayak olmuş… Bunu şu yüzden belirtiyorum, bu tarz projeleri ortak platformlarda yayınladığımızda bizi yakından ilgilendirmese de ilgilendirecek insanlara bir kapı açacaktır belki de hayatlarının seyrinde ve kararlarında rol oynayacaktır!?

 

İnternet sayfasını ilk incelediğimde titizlikle hazırlanmış bir program olduğunu düşündüm ve başvurdum. Programdaki eğitmenler arkeolojik peyzajları ilgilendiren her grubu barındırıyor gibiydi. Sunum yapacak kişilerin hepsinin tek tek araştırmaya gerek bırakmayan bir sekmede uzmanlıkları ve özgeçmişleri sıralanıyordu. Öğrenciler sekmesinde ise başvuru için doldurduğumuz formlardaki neden bu projeye katılmak istiyorsunuz kısmındaki gerekçeler doğrultusunda ilgi alanlarımız ve eğitim geçmişlerimiz paylaşılıyordu. Katılımcı profiline de göz atma fırsatı yani. Detaylı programdaki gün ve saatlere neredeyse tamamen uyuldu ve sunumlarda her türlü teknolojiden yararlanılmaya çalışıldı, telekonferans yöntemiyle Viyana`ya, Napoli`ye bağlanıldı, dokümantasyon ve arşivleme tekniklerinden, arkeolojik alanların yönetimine kadar; bu alanlarda kullanılan tarama ve ölçüm tekniklerinin karşılaştırılmasından, malzeme seçimleri ve arkeolojik buluntuların ne şekilde korunacağına (yerinde (in-situ)/ başka bir mekana taşıyarak (ex-situ); o günkü boyutları ve formu hissettirecek, günümüz eki olduğu da anlaşılacak şekilde tamamlayarak (anastilosis) veya güvenilir belgelere dayanarak yeniden inşa etmek suretiyle (rekonstrüksiyon) mi olduğuna vs.), hangi döneme kadar inileceğine; hangi dönem ve ya dönemler ön plana çıkarılarak sergileneceğine; bunların kararında etkili olan faktörler ve tartışmalar gibi pek çok konuya genel bir ışık tutma fırsatımız oldu. Bölgenin üst ölçek durumu ve planları ile ilgili sunumlar da Ildırı`yı bütün içinde mekansal-sosyal-ekonomik yerine oturtmamıza yardımcı oldu (Ege-İzmir-Karaburun ölçeklerinde).

 

Öğleye kadar bu şekilde geçen günün devamında çalışma alanı olarak seçilen daha doğrusu kazı başkanı Ayşegül Hanım`ın üniversiteye disiplinler arası bir karar ve yönetim mekanizmasına destek çağrısı üzerine  bu organizasyona vesile olan ‘Ildırı`ya, antik adıyla Erythrai`ye intikal ediyorduk. Her gidişimizde dağıtılan farklı görev kağıtları ile bizlere farklı gözlerle aynı alanı tekrar tekrar dolaştırmayı amaçlayan bir program oluşturulmuştu. Örneğin ilk gün "Erythrai Ildırı`da nasıl temsil ediliyor?" sorusu antik kentin aslında şimdiki yerleşim alanından çok daha geniş bir sur içi ve dışı bütüne sahip olduğunu sorgulatıyor, ve bunun hala sur kalıntılarından okunabilir bir değer olduğunu hatırlatıyordu, gibi. Sonraki gün sabah oturumlarında bunlarla ilgili her grubun kendi tespitlerini özetlemesiyle iyice de çeşitleniyordu bu başka gözden görme hikayesi. Bunun gibi pek çok soruyu okuduktan sonra çıkılan serbest gezilerde yeni sorunlar ve yeni çözümler tespit etme olanağı doğuyordu. 4-8 kişilik serbest gezintilerde gruplar mimar, arkeolog, restoratör, inşaat mühendisi, plancı, peyzaj mimarı, haritacı gibi farklı kombinasyonları barındırdığı için birbirimizden öğrendiğimiz şeyler dikkatimizi verdiğimiz ayrıntıları arttırdı ki en büyük kazançlarımdan birinin bu olduğunu düşünüyorum. Kendi bakış açımın resmin neresinde olduğunu görmek, diğer insanların aynı mekanı nasıl algıladığını keşfetmek başka bir yolla mümkün olmamıştı şimdiye kadar.

 

Sadece çalışma alanına değil, üniversite bölgesindeki diğer arkeolojik alanlara ve Bergama Antik Kenti`ne de geziler düzenleyerek bölgeyi tam olarak sindirmeye çalıştık ve farklı aşamadaki/teknikteki koruma, uygulama örneklerini karşılaştırmış olduk.

 

Tüm bunlardan sonra grup bazında birer video hazırlamamız gerekiyordu. Sunumlardan biri ‘görsel kayıt teknikleri` idi ve belgesel çekimlerde temel olarak hangi teknik ayrıntılara dikkat edileceğiyle ilgiliydi. Viyana`dan hocamız Ulrike Herbig, son iki gün stüdyolara da katılarak çektiğimiz ve montajladığımız videolara kritik verdi. Yani herkes bir sorun ya da tema belirleyip onu 3 dakikalık bir videoyla anlatarak yerleşimin canlı kaydını farklı bir pencereden tutmuş oldu.  Tüm videolara şu adresten ulaşılabilirsiniz: https://www.facebook.com/predu.edu.tr?fref=ts

 

13. gün, tüm bu seminerler, tartışmalar, alan gezileri sonucunda her birimiz videolarımız ve sunumlarımızla yerli-yabancı, hoca-uzman yaklaşık on kişilik jürinin karşısındaydık.

 

Mimarlık fakültelerindeki herkesin alışkın olduğu jüriler gibiydi ve daha önce hiç bu tarz bir jüriye çıkmamış olan bazı restoratörler, inşaat mühendisleri vs. için çok daha ilginç bir deneyim oldu. Yalnız paylaşmak istediğim iki nokta var jüriden hepimizin aklında kalan. İlki bizim gerçekten bu işi hiçbir kaygımız olmadan (8 kredilik bir ETCS kazancı olsa da nerdeyse kimsenin buna ihtiyacı yoktu) gönüllü ve istekli olarak sürdürdüğümüzü, çok farklı disiplinlerden olmamıza rağmen pürüzsüz bir ortak çalışma çıkardığımızı bildikleri için jürinin her seferinde minnettarlığını belirterek sunumları çok kritik noktalarda düzeltmek dışında, eksiklerinden çok farklılıkları ve isabetli kararlarını onaylamak doğrultusunda eleştirmeleriydi. Ki, olumlu eleştirinin de bir eleştiri türü olduğunu unutmuş bizlere ilaç gibi geldi.

 

İkinci nokta ise bir olay aslında. Jüri günü fakültedeki çizim salonunda yansı perdesi kurulmuş, biz de grupça çizim masalarına dağılmıştık. Jüri, perdenin önüne sandalyelerini koymaya başladı ve kalabalıktan dolayı salonu ön kısmından bölen yüzü perdeye dönük bir yay oluştu. Sırası gelen grup perdenin başına geçerek sunumunu yapıyor, ve eleştirilerin ardından yerlerini diğer grup alıyordu. Sıra 4. ya da 5. gruptayken bir iki arkadaşımız kapıya yöneldi. Ve çıkarken de biri, "Siz bu şekilde oturup hepimize arkanızı dönmüş yorum yaparken, biz söylediklerinizi duyamıyoruz, anlamıyoruz. Gerçekten acıktık ve yemek yemeye gidiyoruz!" dedi. Ortalık buz kesti önce, sonra hemen konu toparlandı, mola verildi ve döndüğümüzde öğrencilerden sandalyelerini alıp öne gelmeleri istendi. Jüri kenarlardan herkesin duyabileceği ve yüzlerini görebileceği şekilde yorumlarına devam etti…

 

Öğrencilerin yarısı Yunanistan`dan, 4`ü Viyana`dan (2`si Türk), 3`ü İtalya`dan, bir Yunan nüfusu kadarı da Türkiye`dendi. Yaşlar 23-30 arasındaydı. İzmir Yüksek Teknoloji Üniversitesi hepimizi kampüsündeki yurtlarda ağırladı. Böylece 2 haftayı gece gündüz birlikte geçirme fırsatımız oldu. Akşam 6`dan sonra gönlümüzce sohbet edebildiğimiz ve gezdiğimiz zamanlarda 2 haftanın ötesinde dostluklar kurulduğuna inanıyorum.

 

Bu yazıyı, bu tarz projeleri yaz okulları kapsamında da olsa, bunun gibi bir Avrupa Birliği gelişim programı kapsamında da olsa değerlendirmemizin nasıl bir fırsat olduğunu anlatmak için kayda geçirmek istedim (Oğuz -Ayoğlu- Ağabey`e teşvikinden ve sosyal medyada bu ve benzeri projelerin çağrılarını iletenlerden olduğu için teşekkür ederim).

 

Demem o ki, buna benzer çalışmalara rastladıkça yayalım, dahil olalım, sonuçları -benimki kadar uzun olmasa da(!)- paylaşalım ve kendimize saklamayalım lütfen. Birbirimize öğretebileceğimiz çok şey olduğunu biliyorum ve "Ya hep beraber ya hiç birimiz" dediğimizdeki gibi, gerçek mesleki gelişmeyi birbirimizi kolundan tutup kaldırmadan başaramayacağımızı düşünüyorum.

 

Bolca sevgilerimle,

 

Sevgi Vefa Taçyıldız

 

 Yazının Orjinal hali için TIKLAYINIZ 

Okunma Sayısı 592