TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

Tmmob Basın Açıklaması: 17 Ağustos`u Da Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız!

GENEL MERKEZ
16.08.2018 (Son Güncelleme: 16.08.2018 13:50:40)

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz 17 Ağustos Marmara Depreminin 19. yılı dolayısıyla bir basın açıklaması yaptı.

UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!

 

Bundan 19 yıl önce, ülkemiz 1939 büyük Erzincan depreminden sonra 20. Yüzyıldaki en büyük ikinci felaketi yaşamıştı. 1999 yılının 17 Ağustos günü Kocaeli - Gölcük merkezli meydana gelen Marmara Depremi ve ardından 12 Kasım`da yaşanan Düzce Depremi büyük bir yıkıma neden olmuştu. 20 binden fazla vatandaşımız bu depremlerde yaşamını yitirmiş, 50 bine yakın vatandaşımız yaralanmış, yüzbinlerce konut hasar görmüş, bölgenin altyapısı tamamen çökmüş, toplam ekonomik kayıp ise 50 milyar doları aşmıştı. O günden sonra hep birlikte haykırmıştık; "Unutmayacağız, unutturmayacağız!"

 

17 Ağustos 1999 Marmara depreminden bugüne geçen 19 yılda, üzülerek görüyoruz ki; meydana gelen depremler ve diğer doğal afetler sonucunda yaşanan can kayıpları, sosyal ve ekonomik travmalar siyasal iktidara hiçbir şey öğretmemiştir. Bilim ve meslek çevrelerince ortaya konan risk ve afet yönetimine ilişkin görüşlere, alınması gerekli önlemlere dikkat çeken açıklamalara itibar edilmemiş, yıllar süren çalışma ve raporlar göz ardı edilmiştir. Bu ihmal ve umursamazlık nedeniyle yıllar içinde yaşanan felaketlerde binlerce insanımız hayatını kaybetmiştir.

 

Siyasal iktidarın, son 19 yılda, yaşanan her felaketin ardından yaptığı "kader" açıklamaları ve göstermelik "yaraları sarma" girişimleri, toplumsal tepkiyi azaltmak için yapılan illüzyondan başka bir şey değildir. Bu süreçte çıkarılan her yeni yasa, yapılan her yeni mevzuat düzenlemesi, kurulan her yeni kurul/komisyon incelendiğinde, vahşi ve ahlaksız kapitalizmin "felaketleri ranta çevirme becerisi" yeniden ve yeniden görülmektedir.

 

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi`nden bugüne;

 

• Yapılan sayısız yapı denetimi düzenlemesinde kamusal denetim ticarileştirilmiş, meslek odalarının önerilerini dışlayan bir yaklaşım egemen olmuştur. Yapı Denetim Yasası`nda kamu yapıları denetim dışı tutulmuş; TMMOB`ye bağlı ilgili Odaların yasa ve yönetmeliklerce tanınmış görevleri içinde bulunan mühendislik, mimarlık hizmetlerinin mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme, denetleme gereklilikleri dışlanmıştır.

 

• 2011 yılındaki Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerel yönetimlerin yapı, ruhsat vb. yetkilerini de üstlenmiş, TOKİ`ye çok özel yetkiler verilmiş, "kentsel dönüşüm" iktidarın elinde merkezileştirilmiş, bütün ülke imara açılmış, Yapı Denetimi Yasası`nda denetim dışı yapıların sayı tür ve dağılımında önemli değişiklikler yapılmış, yasanın denetim kapsamı daraltılmış, denetimsiz yapılaşmanın sınırları genişletilmiştir.

 

• Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı`nda (UDSEP-2012-2023), Neoliberal serbestleştirme politikalarında önemli bir yer tutan "kamu-özel sektör işbirliği" yöntemi ile deprem gibi karmaşık ve tamamen kamusal düzlemde olması gereken bir alanın özel sektöre terk edilmesi için yeni adımlar öngörülmüş, "Serbestleştirme, özelleştirme, sivil toplumu güçlendirme ve yerelleşme" bağlamlı, kamu kaynaklarını ve kamu erkini ayrıcalıklı biçimde kullanan, yasama-yargı denetimini dışlayan, özel sektör ve uluslararası sermaye kuruluşlarıyla iç içe olan bölgesel kalkınma ajanslarına depremle ilgili sorumluluk verilmiştir. TMMOB`nin tüm uyarılarına karşın mühendislik, mimarlık uygulama, hizmet ve örgütleri bu strateji belgesinde de dışlanmıştır.

 

• Onuncu Kalkınma Planı`nda da, "Kentsel dönüşümün doğurduğu değer artışlarından kamuya kaynak sağlanması" ve "Özel sektör tarafından geliştirilen kentsel dönüşüm proje sayısının artırılması" amaçlanmıştır. Planda ayrıca "teknik müşavirlik firmalarının inşaat sektörünün tüm üretim süreçlerinde ve kamu-özel işbirliği projeleri ile kentsel dönüşüm gibi alanlarda daha etkin faaliyet göstermeleri temin edilecektir" denilerek mühendislik, mimarlık hizmetlerinin kamusal niteliğinin özel sektör lehine tasfiyesi açık bir şekilde yer almış ve böylece doğal afetler konusu, iktidar ve sermaye çevrelerinin sınırsız kâr-rant amacına tabi kılınmıştır.

 

• Başbakanlık tarafından yayımlanan "On Birinci Kalkınma Planı Hazırlıkları ile İlgili 2017/16 Sayılı Başbakanlık Genelgesi" ile 2019-2023 dönemini kapsayan On Birinci Kalkınma Planı için gerçekleştirilecek hazırlık çalışmalarında, daha önceki plan çalışmalarının aksine, "Afet Yönetiminde Etkinlik Özel İhtisas Komisyonunun" kurulmasına bu plan döneminde gerek olmadığı kamuoyuna duyurulmuştur.

 

• Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 28.07.2017 tarih ve 30137 sayılı Resmi Gazete`de yayınladığı "6306 Sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile "Riskli Alan" kararının verilmesinde temel bir girdi olan "alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgiler"in kullanımını yürürlükten kaldırmıştır.

 

• 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun`u gereğince 2009 yılında oluşturulan Deprem Danışma Kurulu "yılda en az dört kez toplanır" şeklindeki ana çalışma ilkesine aykırı olarak, 2013-2016 döneminde hiç toplanmamış 2017 ve 2018 yıllarında ise birer kez toplantı gerçekleştirmiştir

 

• Sadece deprem konusunda değil heyelan, sel, tsunami, küresel iklim değişikliğinin yarattığı etkiler gibi tehlike unsurlarına karşı yerel düzeydeki sınırlı ve çoğunlukla afet sonrası çabaların dışında, ülke genelinde, sistematik bir "risk yönetim sistemi" inşa edilmemiş, ülkemizin "afet gerçekliği" imar, tarım, madencilik, enerji, sanayi gibi ana sektörlerde karar süreçlerinde göz ardı edilmiş/edilmeye devam etmektedir.

 

• "İmar Barışı" adıyla yasalaşan yeni "İmar Affı" ile açılan hukuk davaları sonucu planları ve ruhsatları iptal edilmiş olan her biri bir "kent ve çevre suçu" niteliğinde yükselen denetimsiz ve kaçak yapılar yasal hale getirilmiştir. Üstelik 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen geçici 16. Maddede "Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır" denilerek olası bir afet sonucunda siyasi mali ve kamusal sorumluluktan kaçılmıştır.

 

Sonuç olarak ve yeniden, 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin 19. Yılında,

 

TMMOB ve bağlı Odaları olarak diyoruz ki:

 

Depremlere karşı bütünlüklü, sağlıklı, insanca bir yaşam ve çevre için, ülkemizin yeni büyük sosyal afetler, sosyal yıkımlar yaşamaması için gereken önlemlerin ivedilikle alınmasını, yapı denetimi uygulamasını yönlendiren kararlar ve ilgili tüm mevzuatın, TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla düzenlenmesini bir kez daha vurguluyoruz.

 

TMMOB ve bağlı Odaları olarak diyoruz ki:

 

Siyasi iktidarın mevzuatta yaptığı kabul edilemez değişiklilerle, TMMOB yasasında tanımlanmasına karşın, TMMOB ve bağlı Odalarının, kamu/özel sektör projelerini planlama, tasarım, üretim ve denetleme süreçlerinden dışlanmasını, Odaların üyelerini denetlemesi, sicillerini tutması, mesleki faaliyetlerinin kayıt altına alması, "imzacılıkla" ve sahte mühendislerle mücadelesi gibi mesleki ve kamusal görevlerinin engellenmesini, Meslek Odaları üzerinde mali ve idari denetim kurarak vesayet ilişkisinin hayata geçirilmek istenmesini tümüyle reddediyoruz.

 

TMMOB ve bağlı Odaları olarak diyoruz ki:

 

Unutmadık, Unutmayacağız, Unutturmayacağız!

 

 

Emin KORAMAZ

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı 63
Fotoğraf Galerisi