TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

2 ŞUBAT "DÜNYA SULAK ALANLAR GÜNÜ"

MERKEZ
02.02.2009

Dünyanın kaynakları sınırlıdır. Hayal edebileceğimiz en ileri teknolojiler bile yeryüzü kaynaklarını arttırmaya olanak tanımayacaktır. Doğal kaynakların hiç tükenmeyecekmiş gibi kullanılması, aslında yaşamla oynanan bir kumardır.

2 ŞUBAT DÜNYA SULAK ALANLAR GÜNÜ

  " Tarih  2009 Mart... Sulak Alanlarımız ve Su Kaynaklarımızın Metalaştırılması Planları Ülkemizde Yapılacak"

"DAHA FAZLA MÜCADELE ŞART! "

Sulak Alanlar; ekolojik doğal döngü zincirinin en önemli halkasıdır. Çünkü sulak alanlar flora ve faunanın,  yaşam ortamlarıdır, yeryüzündeki su rejiminin merkezidir. Zincir halkasından birini kopardığınızda doğal döngü de ortadan kalkacak ve yaşam sıfırlanacaktır.

Sulak Alanlar, ekonomik bir değerdir. Sulak alanların kaybı, çevresinde yaşayan yerel halkın geçim kaynağını da yok edeceğinden ülke insanının geleceğini tehdit edecektir.

Sulak Alanlar, uygarlıkların beşiğidir. İlk uygarlık gelişimi olan Mezopotamya ve Anadolu‘daki ilk yerleşimler sulak alanlar çevresinde kurulmuştur ve tarihsel önemleri vardır.

Sulak Alanlar, taban sularının zenginleşmesini sağlar. Dünya‘nın %70‘i su olmasına karşın tüm dünya için içilebilir su miktarı, kaynakların %1‘idir.bu ilimsel gerçekler ortada iken sulak alanlarımızdaki su kaybının taban sularımızın da yok oluşunu tetikleyeceği unutulmamalıdır.

Sulak Alanlar, su baskınlarını engeller. Doğal olarak bizlere sunulmuş olan ve taşkın kontrolü görevini üstlenmiş alanlarımıza sahip çıkmalıyız.

Sulak Alanlar, turizm gelir kaynağıdır. Son yıllarda tüm dünyada gelişen ekolojik turizm (Ekoturizm) bir olgu haline gelmiştir. Sulak alanların korunmasının ülke ekonomisindeki vazgeçilmezliğini unutmamalıyız.

Sulak Alanlar, rekreasyon alanlarıdır. İnsanlarımızın doğayla içiçe olabileceği, dinlenme ve eğlence alanlarını ellerinden almak kimsenin tekelinde olmamalıdır.

Hızlı nüfus artışı ve kişi başına düşen tüketim miktarındaki olağanüstü artış, plansız sanayileşme ve ranta yönelik alınan politik kararlar, hükümetlerin ve insanların doğal kaynaklar üzerindeki baskısını arttırmakta, sonuçta yaşam kalitesinin düşmesine ve doğal alanlarımızın yok olmasına neden olmaktadır.

Ülke kaynak değerlerini ekonomik gelişmeler uğruna yanlış enerji politikalarıyla yapılan günü kurtarma çalışmaları, azalan değerlerimiz sulak alanlarımızı tehdit etmektedir. Sulak alanları sadece ve sadece yaşam ortamları olmaları bakımından sulak alan oldukları için korumak lazımdır. Aksi takdirde doğa, acımasızlığını gün be gün olası felaketlerle göstermeye devam edecektir.

Bugün su dengesine yapılan herhangi bir müdahalenin, örneğin, barajların iklim değişikliğine ne denli etkisi olduğu bilinemeyebilir. Fakat bu gidişle yüzyıl sonra ne olacağını kestirmek için ulema olmaya gerek yoktur.

"Türkiye‘de son 50 yıl içerisinde kurutma, taşkın önleme, doğal su rejimine müdahale (sulak alanları besleyen su kaynakları üzerine barajlar yapılması veya sistemden aşırı miktarda su alınması gibi), kirlenme, sürdürülebilir olmayan balıkçılık ve avcılık, yabancı türlerin aşılanması gibi nedenlerle büyük sulak alan kayıpları yaşanmıştır. Su ve arazi kullanım plan ve programlarını geliştirenler arasında, kurutulan sulak alanlarda yaşanan olumsuzlukların farkında olmayan ve hala sulak alanların kurutulmasında toplum yararı olduğunu söyleyenler vardır.

Bu nedenledir ki son on yıl içerisinde Türkiye‘de sulak alanların doğrudan kurutulmasını öngören projeler uygulanmasa da sulak alanları besleyen suların tamamı barajlarda tutulduğu veya yüzeysel su kaynakları havza dışına tahliye edildiği için içlerinde Sultan Sazlığı ve Seyfe Gölü gibi 1994 yılında Ramsar Sözleşmesi listesine dahil edilmiş olan alanların da bulunduğu uluslararası öneme sahip çok sayıda sulak alan (Ereğli Sazlıkları, Eşmekaya Gölü, Akşehir Gölü, vb.) bugün kurumuştur. Yine bu nedenle; pek çok sulakalanda taban suyu düştüğü için ekolojik denge bozulmuş, çevresinde yer alan ve sulak alan ekosisteminin en önemli öğeleri olan sulak çayırlar, tatlı su bataklıkları, sazlıklar yok olmuş; özellikle Orta Anadolu‘da çölleşme süreci başlamıştır. Küresel ısınmanın önüne geçebilecek en önemli ölçüt böylece ortadan kaldırılmış olmakta ve insanlığın sonu hazırlanmaktadır.

Dünyanın kaynakları sınırlıdır. Hayal edebileceğimiz en ileri teknolojiler bile yeryüzü kaynaklarını arttırmaya olanak tanımayacaktır. Doğal kaynakların hiç tükenmeyecekmiş gibi kullanılması, aslında yaşamla oynanan bir kumardır.

Bizler; TMMOB Peyzaj Mimarları Odası olarak yetkilileri göreve çağırıyoruz!

Sulak alanlar kurutulmamalı / kurumaya bırakılmamalıdır.

DSİ‘ nin hâlihazırdaki icraatlarıyla sulak alanlar kurutularak, tarıma açılmaktadır. Bir değerinizi yok ederek başka bir değere ulaşamazsınız.

Yine DSİ, ülkenin doğal ve parasal kaynaklarını verimsiz kullanan bir kurum izlenimine devam etmektedir. Ekonomik fizibilitesi ve çevresel değerlendirmesi sağlıklı yapılmadan hazırlanmış pek çok baraj ve sulama projeleri, Türkiye‘deki doğal alanların karşı karşıya olduğu en temel sorundur.

DSİ‘ nin çalışma programı acil köklü reformlar gerektirmektedir.

Hükümetlerin ve yerel yönetimlerin yapılacak/planlanacak işe göre eleman istihdamının olması, ülkemizi yanlış hedeflere ve sonuçlarının ağır ödeneceği gelişmelere neden olmaktadır. Bu durumun en çarpıcı örneği Gediz Deltası‘ dır.  Gediz Deltası doldurularak imara açılmış ve konut yapımına izin verilmiştir.

Hükümeti ve DSİ‘yi sulak alan dostu olmaya çağırıyoruz

Hükümeti sulak alanlarımızın korunmasıyla ilgili imzaladığı Ramsar Sözleşmesine sahip çağırıyoruz.

Küresel ısınma ile mücadelede kritik olan 4 etkin yöntem uygulanmalıdır.

•·        Yeşil alan miktarının arttırılması

•·        Tarımsal alanların korunması

•·        Sulak alanlarınızın yokolmasına izin verilmemesi

•·        Su kaynaklarının metalaştırılmaması, yani piyasaya açılmaması

Gerekmektedir. 

Su kaynakları halkın malıdır. Alınıp satılamaz, ticarileştirilemez, halkın su kullanım hakkı engellenemez.

• Birleşmiş Milletler 1977 yılında suyun insan hakkı olduğu kararı almış, 1992 yılında suyun alınıp satılabilen bir meta olduğuna karar vermiştir. 1996 yılında oluşturulan Dünya Su Konseyi aracılığıyla çok uluslu şirketler ve özel sektör temsilcilerinin ülke politikacıları ve yerel yöneticileri ile işbirliği sonucu ‘su‘ bütün dünyada piyasaya ve özel şirketlere açılmıştır. Dünya Su Konseyinin gerçekleştirdiği Dünya Su forumlarının hepsinde Dünya Su Konseyinin amacı tüm dünyada ve ülkemizde tüm suların (su kaynaklarının, akarsuların, göllerin, barajların, şehirlerin su dağıtımının) özelleştirilmesini öngörmekte ve hedeflemektedir.

Buna karşın dünyadaki ve ülkemizdeki su politikalarının iyi izlenmesi ve gündemde olan özelleştirmelere karşı tavır alınması gerekmektedir.

2009 5. DÜNYA SU FORUMU İSTANBUL‘ DA !

5. Dünya Su Forumu Mart 2009‘ da ülkemizde yapılıyor. Su Forumunda dünyadaki su kaynaklarının ticarileştirilmesi ve bu sürecin önündeki engellerin kaldırılması konuları görüşülecektir. Forum bir tartışma platformundan çok öncelikli kapsama alanında bulunan ülkeleri "ikna" süreci niteliğinde düşünülmelidir.

2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü‘ nde tüm insanlığa ve kamuoyuna sesleniyoruz;

Su kaynaklarının ticarileştirilmek suretiyle piyasaya açılması süreci durdurulmalıdır.

Dünya Su Forumu adı altında yapılan toplantılardaki "rant planları"na dikkat edilmelidir.

Yeryüzündeki her bir canlının, en temel hakkına sahip olabilmesi için gerekli bütün olanaklar seferber edilmeli , planlama ve yatırımlar  derhal yapılmalıdır.

Doğal tüm varlıklarımızın korunarak-kullanıma açılması ve tüm doğal ve kültürel değerlerimizin koruma  ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun planlar yapılması yönünde acil olarak adım atılmalıdır.  

TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası

Okunma Sayısı: 967