TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ

MERKEZ
05.06.2009

Ülke değerlerimizin korunması, yaşam alanlarımızın savunulması, biz peyzaj mimarlarının görev ve sorumlulukları arasında yer alıyor. Aslında söylenecek söz çok.. Ama söz! bu görev ve sorumlulukların gerektirdiklerini yapacağız ve yapmaya devam edeceğiz

- 5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ -

Basın Bildirisi
5 Haziran 2009

                "Gezegenimizin bize ihtiyacı var. İklim değişikliği ile mücadele için birleşelim !"

Belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran cansız çevrelerinin karşılıklı ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik arz eden ekolojik sistemlere ekosistem denir. Karşılıklı olarak madde alışverişi yapacak biçimde birbirlerine etki yapan organizmalarla, cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçası bir ekosistemdir.

Cansız doğal çevre ile bu çevre içinde yaşamlarını sürdüren canlılar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri inceleyen bilim dalına ekoloji adı verilir.Bir başka ifade ile çevre, bir organizmanın var olduğu ortam yada şartlardır ve yeryüzünde ilk canlı ile birlikte var olmuştur.

Bir ilişkiler sistemi olan çevrenin bozulması ve çevre sorunlarının ortaya çıkması, genellikle insan kaynaklı etkenlerin doğal dengeleri yani ekosistemi bozmasıyla başlamıştır.

Birleşmiş Milletler Örgütü‘nün 1972 yılında İsveç‘in başkenti Stockholm‘de 133 ülkenin katılımı ile düzenlediği  zirvede, 5 Haziran tarihi "Dünya Çevre Günü" olarak oybirliği ile kabul edilmiştir. O tarihten bu yana çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek, halkın katılımını geliştirmek ve politik ilgiyi arttırmak üzere dünya genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır ve 2009 yılı Dünya Çevre Günü‘nün ana teması ise "Gezegeninizin Size İhtiyacı Var" , sloganı ise "İklim Değişikliği ile Mücadele için Birleşin" olarak belirlenmiştir.

Çevre kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği, kıyı kirliliği, ses kirliliği, toprak kirliliği, küresel ısınma, kuraklık, çölleşme, sera gazları, susuzluk, iklim değişikliği, konrolsüz  göçler, sulak alanlarımızın yok edilmeleri, sel felaketleri, depremler, ormanlarımızın yanarak veya özelliğini yitirdi diye veya golf sahası yapımı için gözden çıkartılmaları...Turizm adı altında kıyılarımızın plansız şekilde, korunmadan yapılaşmaya açılması... Kültürel ve doğal varlıklarımıza ereken önemin verilmeyişi... bunların hepsi Türkiye‘yi ve dünyayı bir felakete doğru hızlı adımlarla götürmekte...

Tüm dünyada yaşanan bu olumsuzluklara paralel olarak ülkemizde de iktidarda bulunan hükümetler, çıkardığı yasalarla, pek çok konuda gerekli önlemleri almayarak çevrede yaşanan olumsuzlukları göz ardı etmişlerdir.

Türkiye‘nin, küresel ısınmaya karşı Kyoto Protokolüne katılmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı. Ancak TBMM 2000 yılında da Avrupa Peyzaj Sözleşmesini imzalamış ve 2003 yılından itibaren de bu yasa yürürlüğe girmişti.. Türkiye atmış olduğu bu imza ile tüm doğal ve kültürel mirasımızı, Türkiye peyzajlarını koruma altına almayı da taahhüt etmişti..Ancak bugüne kadar somut adımlar atılamadı...

AB müzakere sürecinde ve iklim değişikliği sözleşmesine karşın, temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları yok sayılmakta, sözde gelişmiş ülkelerin kirli teknoloji transferi bütün hızıyla sürmektedir.

Canlı yaşamın en değerli ekosistemleri ormanlarımız, sulak alanlar ve göllerin kirletilmesi veya yok edilmesinin geri dönüşü olmayan sorunlara yol açacağı görmezlikten gelinip rant hırsıyla imara açıldı. 

Alternatifsiz bir kaynak olarak yer altı ve yer üstü su rezervlerimiz giderek azalmaktadır. Bilinçsiz tarımsal faaliyetler ve yanlış su politikaları sorunun başlıca kaynağını oluşturmaktadır.

Topraklarımızı, ormanlarımızı, meralarımızı tahrip etmekte, kimyasal atıklarla biyolojik çeşitliliğimizi yok ederek ve suyumuzu kirletmekteyiz.

Yapılan yanlış uygulamalarla sadece florayı değil faunanın da zarar görmesine ve yok olmasına sebep olmaktayız.

SİT alanlarımızın, sit alan özelliklerinin  özenle korunması gerekirken, rant uğruna kolayca gözden çıkartılması, kolayca derece değişikliği yapılarak talan edilebilmektedir. 

Kentsel alanlarımızdaki açık ve yeşil alanların geleceğe miras değil de potansiyel yapı alanları olarak görülmektedir.

Sanayi artıkları, spreyler, yakıtlarla ortaya çıkan gazlar, dumanlar, petrol ve ilaç artıkları, plastik ürünler, suni gübreler ve çöpler çevre kirlenmesine sebep olan önemli etmenlerdendir.

Küreselleşmenin yeni bir emperyalist programı olan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) tüm dünyada ve ülkemizde sorun olmayı sürdürmektedir. Açlık sorunu bahane edilerek tohum emperyalizmi ile köylümüz emperyalizmin kölesi haline getirilmek istenmektedir. Ülkemiz yanlış politikalar sonucu tarımda kendi kendine yeterli bir ülke olmaktan çıkartılmış ve besin maddeleri ithal eder hale getirilmiştir.

Yanlış enerji politikaları yüzünden gelinen noktada yüksek fiyatlarla yapılmış doğal gaz anlaşmaları yüzünden hidrolik santrallerimiz neredeyse 1/3 kapasiteyle çalıştırılmaktadır. Hâl böyle iken yeni ve kirli enerji yatırımlarından, nükleer santral yapılmasından söz edilmesi ise anlaşılabilir değildir. Geçmişte kalmış çöp teknolojileri olan nükleer santraller, çözümlenmemiş atık sorunlarıyla ve dışa bağımlı teknolojileriyle ülkemiz enerji gereksiniminin karşılanmasında hiç bir koşulda seçenek olamazlar.

Ülkemizde, yaşam alanlarını yok eden, yer altı kaynaklarını talan eden altın madeni işletmeciliği milli bir sorunumuzdur. Altıncı şirketler bu yolla ülkemiz topraklarının 1/7 sinde söz sahibi olmak istemektedirler.

Çevrenin korunması, çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevre sorunlarının çözümüne yönelik gerekli düzenlemeleri içermesi gereken Çevre Yasası yapılan son değişikliklerle pek çok konuda  devre dışı bırakılmış, maden arama faaliyetleri, nükleer santraller ÇED kapsamı dışına çıkartılarak yasa işlevsiz bir hale getirilmiştir.

Kıyı yağması, koyların turizme tahsis edilmesi, yapılaşma, yol yapımı ve tersane inşaatı gibi nedenlerle kıyı dolgusu sürmektedir.

Ülkemizde faaliyetini sürdüren sanayi kuruluşları da benzer şekilde tehlikeli atıklarını yasal olmayan yollarla uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar.

 

Hükümet, çıkardığı/çıkartmadığı yasalarla, yaptığı/yapmadığı düzenlemelerle ve projelerle çevremizde, ormanlarımızda, kırsal ve kentsel yerleşmelerimizde onarılamayacak, yıkımlara yol açabilecek düzenlemeler yapan bir hükümet olarak tarihteki yerini almıştır.

Çok zengin bir kültürel-doğal-tarihi mirasa sahip olan ülkemiz aslında sahipsizdir.. Biz doğayı ne kadar korur ve sahip çıkarsak doğa da bizleri korur.

Ülke değerlerimizin korunması, yaşam alanlarımızın savunulması, biz peyzaj mimarlarının görev ve sorumlulukları arasında yer alıyor. Aslında söylenecek söz çok.. Ama söz! bu görev ve sorumlulukların gerektirdiklerini yapacağız ve yapmaya devam edeceğiz...

"dünya bize dedelerimizden miras kalmadı, torunlarımızdan ödünç aldık"



TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
Yönetim Kurulu

 

           

 

 

 

 

 

Okunma Sayısı: 1188