TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

“UYARIYORUZ, KURUYACAĞIZ”

“UYARIYORUZ, KURUYACAĞIZ”
MERKEZ
22.03.2015

22 Mart Dünya Su Günü hakkında TMMOB Peyzaj Mimaraları Odası Merkez Yönetim Kurulu bir açıklama yayınladı. Açıklamada ülkede ki su kaynaklarının yok edildiği vurgulanırken, "Uyarıyoruz, Kuruyacağız!" vurgusu yapıldı.

"UYARIYORUZ, KURUYACAĞIZ"

 

Birleşmiş Milletlerin Genel Kurul kararıyla 1993 yılından beri her yıl farklı temalarla "Dünya Su Günü" olarak kutlanan 22 Mart tarihi, var olan su kaynaklarımızı her geçen gün kaybettiğimiz gerçeğiyle bizleri yüzleştiriyor. Tıpkı karar vericilerin elinde rant aracı haline getirilen peyzaj alanları gibi, "su" da bizleri mücadeleye çağırıyor. 

 

Bilindiği üzere dünyanın %75`i nehirler, göller, denizler ve okyanuslardan, yani su yüzeylerinden oluşuyor. Yaşamsal faaliyetlerimiz için kullanabildiğimiz tatlı su miktarı ise dünyadaki toplam suyun sadece %4`üne denk geliyor. Bu suların %69`u buzullarda, %30`u yer altında, %1`i ise nehirler ve göller gibi yüzeydeki tatlı su kaynaklarında bulunuyor. Günlük su kullanımımızın neredeyse tamamını bu %1`lik bölümden karşılıyoruz. Ne yazık ki, bu kaynaklarımız da maalesef kirletiliyor, yok ediliyor, ya da bilinçsizce israf ediliyor.

 

Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı;

- 8.000-10.000 m3 olan ülkeler su zengini, 

- 2.000 m3‘den az olanlar su azlığı çeken, 

- 1.000 m3‘ten az olanlar ise su fakiri ülkeler arasında kabul ediliyor. 

 

DSİ‘nin verilerine göre Türkiye`de kişi başına düşen miktar 1.500 m3. Türkiye İstatistik Kurumu`nun 2030 yılı ön görülerine göre 100 milyon olacak nüfusumuzla birlikte, var olan kaynaklarımızı bugünkü gibi koruduğumuz takdirde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının yılda 1.000 m3 civarında olacağı söylenebilir. Ülke olarak israf ettiğimiz, kirlettiğimiz, yok ettiğimiz su kaynaklarımızı korumaktaki başarısızlığımızın yanında küresel ısınma gibi etkenleri de düşünecek olursak, su fakiri bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerlediğimizi ifade edebiliriz.

 

 

Peyzaj Alanları Tehlike Altında

 

Sulak alanlarımız, kıyılarımız, kırsal alanlarımız, kentlerimiz; ülkemizdeki bütün peyzaj alanları bir bütün olarak saldırı altında. 2014`ün Nisan ayında yayınlanan Sulak Alanlar Yönetmeliği ile şimdiye kadar adı "sulak alan" olan alanlar, yönetmeliğin yayınlandığı tarih itibariyle "ulusal önemdeki sulak alanlar" ve "mahalli önemdeki sulak alanlar" diye nitelendiriliyor. Doğrudan bir ifade ile; belli başlı sulak alanlar kağıt üzerinde "niteliksizleştiriliyor". 

 

Peki, birden ne oldu da sulak alanları ulusal ve mahalli seviyede önem derecelerine göre ayırmamız gerekti? Bunun altında yatan gerçekler oldukça endişe verici. Destekleyeceği yatırımların çevreye etkileri konusunda olmaları gerektiğince katı davranan, bilimi göz ardı etmeyen uluslararası kredi kuruluşlarını ikna edebilmenin yolu, ülkemizde maalesef bu tür suni hukuki dayanaklardan geçiyor. Senenin 107 günü fırtınalı, 65 günü ise yoğun bulutlu olan, dolayısıyla uçuş güvenliği açısından uygun bulunmayan bir yere İstanbul`un 3ncü havaalanı inşa edilmeye çalışılıyor. Daha da önemlisi; çeşitli uluslararası anlaşmalar kapsamında yapılaşmanın yasak olduğu, 2,5 milyon ağacın, 70 sulak alanın, 8 derenin bulunduğu ve İstanbul`un su ihtiyacının büyük bölümünün karşılandığı Terkos, Sazlıdere ve Alibeyköy gölleri içme suyu havzalarını içeren bu sulak alan, "mahalli önemdeki sulak alan" ilan edilebiliyor. İlginçtir, bu mahalli önemdeki sulak alan hala kurutulamıyor. Şu anda bataklık olan zeminin güçlendirilmesi amacıyla halen hafriyat dökme çalışmaları yürütülüyor. Bu nedenle de bir türlü havaalanı inşaatına başlanamıyor. Doğa direniyor.

 

Başımızı ne yana çevirsek doğa katliamı gördüğümüz ülkemizde ekosistemin gözle görülmeyen en önemli parçaları olan havza sınırları, bilimden uzak yöntemlerle planlanan HES`lerle değiştiriliyor. Kaz Dağları`nda siyanürle altın aranması sebebiyle yer altı suları kirleniyor. Ortadoğu`nun en önemli sulak alanlarından birisi olan, yanlış ıslah çalışmalarıyla kurutularak tarım alanı haline getirilen ve önemli bir kuş göç yolu üzerinde olması nedeniyle kuş-uçak çarpışmaları açısından Türkiye‘nin en riskli bölgesi olan Amik Ovası`na beton dökülüyor ve havaalanı yapılıyor. Yapılaşması sırasında açılan davalar ve sunulan tüm bilimsel veriler göz ardı edilerek "Medeniyetlerin Başkenti"ne sürekli sular altında kalan bir havaalanı armağan ediliyor. Kamusal zarara sebebiyet verildiği gibi doğal gen rezerv alanı da tahrip edildiğiyle kalıyor.

 

Ülkemizde su kaynaklarına ve sulak alanlara dair yapılan müdahaleleri sıralamaya kalkınca memleketin her metrekaresinde bu listenin kendisini tekrar edeceğini görüyoruz. Her geçen gün basında yer alan; akan derelerin kuruduğu, çeşmelerden kir aktığına dair haberler felaketin evlerimizde dahi hissedilir olduğunu gösteriyor. Büyükşehirlerde çeşmeden su içip zehirleniyoruz, damacana sulara bağımlı hale getiriliyoruz. 

 

 

Uyarıyoruz, Kuruyacağız.

 

Bilim insanlarınca dünyanın kendi jeolojik evrimi gereği ısınmakta olduğu sık sık ifade ediliyor. Küresel ısınma üzerine gerçekleştirilen çalışmalarda 21. yüzyılın en büyük felaketinin "kuraklık" olacağı belirtiliyor. Ancak artık biliyoruz ki bu süreç insan eliyle de tetikleniyor, hatta hızlandırılıyor. Tüm bu sürecin ve insan yaşamının en önemli parçası olan "su" ise önemli bir tehlikeyle karşı karşıya kalıyor.

 

 

  • Artık yapılan tüm bu uyarılar karar vericiler tarafından dikkate alınmalıdır. Sulak alanlar, sucul rezerv alanlarımız korunmalıdır. Ranta dayalı hamlelerle ülkemizde bulunan su rezervleri tahrip edilmemelidir. 
  • Tarım ve hayvancılık gibi yaşamsal ihtiyaçların sürdürülebilmesi için su kaynakları yok edilmemelidir. 
  • 17 Mayıs 1994 tarih ve 21937 sayılı Resmî Gazete‘de yayınlanan Ramsar Sözleşmesi`nce öngörülen suyun akılcı kullanımını sağlayacak yasal düzenlemeler güçlendirilmelidir. 
  • Yasalarca, sözleşmelerle, tebliğlerle ve dönemsel eylem planlarıyla alınan tedbirleri denetleyecek mekanizmalar içerisine meslek Odaları dâhil edilmelidir.
  • Ulusal Sulak Alan Stratejilerinin hazırlanması, sulak alan koruma bölgelerinin belirlenmesi ve yönetim planlarının hazırlanması için; sulak alanların ekolojik işleyişini değerlendirebilecek, yorumlayabilecek ve planlama yapabilecek düzeyde gerekli bilgi ve deneyime sahip olan Peyzaj Mimarları derhal istihdam edilmelidir.

 

 

Tüm karar vericileri ve yetkilileri değerli bilim insanlarımızın ve bizlerin uyarılarını duymaya, ülkemizin kaynaklarını korumaya ve geliştirmeye davet ediyoruz.

 

Peyzaj Mimarları Odası olarak yaptığımız oldukça insani uyarılarımızın dikkate alınmasını ve su kaynakları üzerindeki tüm müdahalelerin kaldırılmasını talep ediyoruz. Amacı ancak ve ancak ülkesine, kaynaklarına, doğasına sahip çıkmak olan Odamızın her daim siyaset üstü olan mücadelesini desteklemek üzere tüm Peyzaj Mimarı meslektaşlarımızı göreve davet ediyoruz. 

 

 

Saygılarımızla.

 

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası

11. Dönem Yönetim Kurulu

 

     

 

Okunma Sayısı: 354