TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

BİNLERCE MÜHENDİS, MİMAR VE ŞEHİR PLANCISI TMMOB MİTİNGİNDE BULUŞTU

BİNLERCE MÜHENDİS, MİMAR VE ŞEHİR PLANCISI TMMOB MİTİNGİNDE BULUŞTU
MERKEZ
14.10.2006

TMMOB' un çağrısıyla ülkenin dört bir yanından Ankara'ya gelen Mühendis, Mimar ve Plancılar "Ülkemize, Mesleğimize, Üyemize, İşimize Sahip Çıkıyoruz" diye haykırdı.


TMMOB üyesi mimar, mühendis ve şehir plancılar, "mesleğimize ve ülkemize sahip çıkıyoruz" çağrısıyla Ankara Sıhhiye meydanında buluştu.Binlerce kişinin katıldığı miting, TMMOB tarihinin de en kalabalık mitingi oldu.

Türkiye'nin dört bir yanından gelerek, Tren Garı'nda buluşan mimar, mühendis ve şehir plancıları alkış, ıslık ve sloganlarla Sıhhiye meydanına yürüdü. Miting yağmura rağmen oldukça coşkulu geçti.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, mitingin, "iktidarı uyarı ve iktidara dur deme mitingi" olduğunu söyledi.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı'nın miting konuşması şöyle:

Bu gün burada dostların arasındayız.
Bu gün burada güneşin sofrasındayız.
Bu gün omuz başlarımız arasında boşluk bırakmamak için buradayız.
Bu gün "itirazımız var" demek için buradayız.

Hoş geldiniz arkadaşlar.

Bu ülkenin aydınlık yüzlü, aydınlık beyinli, aydınlık yürekli yiğit insanları hoş geldiniz.
Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları hoş geldiniz.
Mesai arkadaşlarım, yol arkadaşlarım hoş geldiniz.
TMMOB'nin dostları hoş geldiniz.
Emek örgütlerinin, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, siyasal partilerin, dergilerin, çevrelerin, platformların yöneticileri, üyeleri, "Bu gün hepimiz TMMOB'liyiz" demeye gelenler hoş geldiniz.

Hepinizi TMMOB Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Önce hepimiz hep birlikte görmeyen gözlere göstermek, duymayan kulakları açmak için flamalarımızı, şapkalarımızı sallayarak, ıslıklarımızla, ses çıkararak hep birlikte haykıralım. Görsünler, duysunlar:

İtirazımız var yaşananlara, itiraz ediyoruz!

Sevgili arkadaşlar,

Öncelikle belirtelim:

Bu miting Siyasal iktidarı "uyarı" mitingidir.
Bu miting siyasal iktidara "dur" deme mitingidir.
Bu miting insanca yaşam, demokratik Türkiye mitingidir.
Bu miting emeğe, insana, yaşama, mesleğe ve ülkeye sahip çıkma mitingidir.
Bu miting "Başka bir yaşam mümkün" demek içindir.
Başka bir Türkiye mümkündür.
Başka bir Dünya mümkündür.

Sevgili arkadaşlar,

Sözlerimizin başında, Hemen Söyleyelim: Bu ülkenin mühendisini, şehir plancısını, mimarını sokağa döken siyasal iktidar utanmalıdır.

Sözlerimizin başında, Hemen Söyleyelim: Bizleri gözden çıkaran siyasal iktidarı biz de gözden çıkardık.

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin üstat diyor Nazım.

Siz bu muhteşem duruşunuzla burada bu Sıhhiye alanında mutluluğun resmini çiziyorsunuz.
Ne iyi yaptınız da geldiniz arkadaşlarım. Hoş geldiniz.

Sevgili arkadaşlar,

Yaşadığımız bu dönemde savaş, açlık ve yoksulluk dünyayı çepeçevre sardı. Bunun adına küreselleşme deniyor. Egemenlerin küreselleşme dedikleri Irak'ta, Lübnan'da halkın üzerine yağan bombalardır. Dünyanın dört bir yanında çalışanların haklarının gaspıdır. Kapitalist küreselleşme yoksulluğun-açlığın yaygınlaşmasından başka bir şey değil.

Küresel kapitalizm dünyayı adeta bir korku filmine çevirdi. Bizler bu filmin daha fazla oynamasına izin verecek miyiz?

Hayır. Bugün bu meydanı dolduranlar ve ülkenin her hangi bir yerinde şimdi yüreği bizimle birlikte özgürlükten, emekten, demokrasiden yana atanlar bu filmin daha fazla oynamasına izin vermeyecek. Küresel kapitalizme karşı, ezilenlerin, emekçilerin küresel mücadelesini geliştireceğiz. Mutlu son ancak bu filmi ters yüz edecek bir umudun yeşertilmesi ile mümkündür. İşte bugün bu umudun sahipleri, yaratıcıları başka bir dünyanın kurucuları olarak da buradalar. Her gün her yerde mücadele ederek başka bir dünyayı bugün bu karanlığın ortasında filizlendireceğiz. Bu filizlerle karanlıkları parçalayıp aydınlık bir ülke ve dünya kuracağız.

Biz İnsanca Bir Yaşam İstiyoruz!

Türkiye kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme doğrultusunda adımlarını kesintisiz atmaya devam ediyor. AKP, son yılların en çalışkan hükümeti olarak neo-liberal yasaları bir bir çıkartıyor. Bu yasalarla eğitim-sağlık başta olmak üzere kamu hizmetleri paralı hale getiriliyor. Kamu işletmeleri sermayeye devrediliyor. Sermaye bütün alanlara sızarken kamu ortadan kalkıyor. Bugün bizim için mücadele alanı burasıdır, neo-liberal politikalardır. Neo-liberal değişime karşı, çalışanların, emekçilerin, yoksul halkın çıkarlarından yana bir değişim için mücadele etmek esastır.

Bizler emek mücadelesini özgürlükler mücadelesinden ayrı düşünmeyiz. O yüzden emekten yana bir Türkiye için olduğu kadar özgür ve demokratik bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Uzun zamandır iktidar alanında bir kavga sürüp gidiyor. Toplum bu kavgaya laik-antilaik ikileminde dâhil edilmeye çalışılıyor. Bir yanıyla gericiliğin bir yanıyla otoriterizmin-statükonun temsil ettiği bu ikilemin herhangi birinden yana saf tutulması isteniyor. Bize kırk katır, kırk satır ikilemi sunuluyor. Ama hayır, başka bir yol daha var: Bizler her türden gericiliğe ve karanlığa karşı demokratik, özgür ve aydınlık bir Türkiye istiyoruz.

Biz Barış İstiyoruz!

Türkiye son zamanlarda linç kültürünün, milliyetçi hezeyanların yaşandığı bir ülke haline geldi. Her tür farklı düşünce bastırılmaya, susturulmaya çalışılıyor. İnsanların düşünmesine ve düşüncelerini ifade etmelerine ilişkin baskılar bilinir ki Ortaçağ'dan kalma uygulamalardır. Türkiye bugün, bu ortaçağ görüntülerini yaşamaya devam ediyor. 12 Eylül hukukun uzantısı olan 301. madde kapsamında aydınlar, yazarlar yargılanıyor. Yargılamalar linç girişimlerine dönüşüyor. Türkiye bu utançtan kurtulmalıdır. 12 Eylül hukukun uzantısı olan 301. madde kalkmalı, özgürlükçü bir anayasa hazırlanmalıdır.

Kürt sorunun çözümünde şiddetin tekrar gündeme gelmesi ile birlikte toplumda da etnik temelde bir ayrışma yaşanmaya başladı. Şiddetten beslenen çevreler, insanımız arasına düşmanlık tohumları ekiyor. Bunun sonucunda son zamanlarda örneklerini yaşamaya başladığımız çatışmalar, kavgalar meydana geliyor. Bu gidiş tehlikeli bir gidiştir ve buna artık bir son verilmelidir. Demokrasi ve barışın hâkim olduğu, insanların eşit koşullarda bir arada yaşadığı bir Türkiye için bütün herkese büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkiye’nin barıştan başka şansı yoktur, yıllardır çekilen acılar artık son bulmalı, sorunun demokratik yollardan çözümü için çaba harcanmalıdır. Bu büyük bir sorumluluktur. Herkes bu sorumluluğun bilinciyle davranmalı ve konuşmalıdır.

Herkes bilsin: Lübnan'a asker gönderenlerden hesabı bu meydan soracak

AKP, 1 Mart tezkeresinin reddini affettirmek için bu kez daha çok çalışıp, mesai harcayıp Lübnan'a asker gönderme kararını aldı. Lübnan'a asker göndermek, Türkiye'nin Ortadoğu batağına sürülmesi demektir. Barış gücü olarak gönderilen askerler savaşın bir parçası olacaktır. Çünkü bölgede ABD ve İsrail olduğu sürece barıştan söz etmek mümkün değildir. Türk askerleri Lübnan'a ölmeye-öldürmeye gönderilmiştir. Bu kararı alanlar bu sorumluluğun altından kalkamayacaktır. Türkiye ABD'nin açtığı bu bataklığa girmemelidir. Bugün burada mühendisler, mimarlar, şehir plancıları, emekçiler, çalışanlar, öğrenciler var. AKP bu sese kulak versin, Lübnan'a asker gönderme kararından vazgeçilmeli, Türkiye bu bataklığa sürüklenmemelidir.

Sevgili arkadaşlar,

Söylemeden geçmeyelim: Şu Fransa parlamentosunun yaptığına bakın. Karar aldıkları yasa Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi ve Türkiye toplumunun geçmişiyle yüzleşmesi önünde engel oluşturmuştur. Halklar arasında düşmanlığa neden olmuştur. Bilimsel, tarihsel gerçekler yasalarla önlenemez. Tarihçilerin, bilim insanlarının özgürce tartışıp gerçekleri ortaya çıkarması gerekirken, çeşitli kaygılarla gündeme gelen bu tür antidemokratik girişimler kabul edilemez. Gerekçesi ne olursa olsun, düşünceyi ifade etmek suç kabul edilemez. Toplum, geçmişiyle yüzleşmeyi kendi dinamikleriyle gerçekleştirmelidir. 1915 trajedisiyle yüzleşme, ancak acıların paylaşılabildiği, demokratik bir ortamda gerçekleşebilir. Bu sözlerimizi herkes anlamak zorundadır.

Şu ülkenin haline bakın arkadaşlar,

Siyaset Cumhurbaşkanı seçimi ile şekilleniyor. Bilmiyorlar mı? Bu ülkenin, bu ülkenin halkının gerçek sorunu yoksulluktur, işsizliktir, gericiliktir, emperyalizme bağımlılıktır. Ülkenin gerçek gündemini anlamayanlar, anlamak istemeyenler, sözümüz sizedir. Yüzünüzü insana, insanımıza dönün.

Sevgili arkadaşlar,

Biz özelleştirmelerin durdurulmasını, özelleştirilen halka ait varlıkların kamulaştırılması ve kamu kuruluşlarının yeniden güçlendirilmesini istiyoruz. Özelleştirmeleri sonuna kadar takip edeceğiz. Hukuki ve meşru demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanacağız.

Bugün ülkemizde başta enerji ve iletişim olmak üzere tüm stratejik temel altyapı hizmetlerinin özelleştirme adı altında hızla tasfiye edildiği bir süreci yaşıyoruz. Enerji alanında yaşamakta olduğumuz sorunun kaynağı, enerji sektöründe yapısal değişim programı adı altında uygulanan özelleştirme politikalarının kendisidir. Son yıllarda özellikle dışa bağımlılığın arttığı enerji sektöründe biz, nükleer enerji santralleri ve benzer maceralardan vazgeçilmesini ve ulusal kaynaklara dayalı, planlı bir enerji politikası izlenmesini istiyoruz.

Hizmet Ticareti Genel Anlaşması ile neredeyse bütün geleneksel kamu hizmeti alanlarının piyasalaştırılarak yabancı sermayenin istilasına açılmasına karşı çıkıyoruz.

Bütün çalışanlara grevli, toplu sözleşmeli sendikalaşma hakkının tanınmasını istiyoruz.

Biz, başta düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm demokratik hak ve özgürlüklerin, sözün özü demokrasinin önündeki engellerin kaldırılması için buradayız.

İnsanların hapishanelerde tecritte tutulmasını, kimseyle görüştürülmemesinin bir insanlık suçu olduğunun bilincindeyiz ve sürdürülen uygulamaları protesto ediyoruz.

Ülkemizin doğasının korunmasını, sanayileşmenin çevreyi ve doğayı tahrip etmeden gerçekleştirilmesini istiyoruz. Kentsel mekânın, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmesi-paylaşılması ve doğal-kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılmasını istiyoruz.

Kadına yönelik şiddeti ve toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığını önlemek için ve tüm emekçi kadınların mücadelelerinin yanında olmak-birlikte mücadele etmek için buradayız. "Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden cins ayrımcılığı çözülmeden özgür ve eşit bir toplum yaratılması mümkün değildir" demek için, "Kadın erkek yan yana, omuz omuza, yaşamın her alanında!" demek için buradayız.

Devlet hızla sağlık alanından çekiliyor. IMF ve Dünya Bankası, siyasal iktidara "Sağlıkta Dönüşüm Programı" adı altında bunu dayatıyor. Bu ülkede "Sağlıkta Dönüşüm Programı" daha tamamlanmadan, bu programın dönüşüm değil "yıkım programı" olduğu anlaşıldı. Bu program tamamlandığında ise sağlık hizmetleri tamamen piyasaya devredilecek, sosyal devletin sağlık alanındaki bütün sorumluluğu bitecek. Oysa her şeyin başı sağlık. "Sağlıkta yıkımı durduralım! Herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli sağlık hizmeti" demek için buradayız.

Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, genetik tohum ve gıdaların ülkemize sokulmasına, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparan işsiz, yoksul bırakan politikalara karşı durmak için buradayız. "Başka bir tarım mümkündür" demek için buradayız.

"Önlenemeyecek İş Kazası Yoktur! İş Güvenliği Mühendisliği Yaygınlaştırılmalı ve Yasal Güvenceye Alınmalıdır" diyoruz. "Afetler ve Afetlerin En Önemlisi Depremler İçin Acil Önlemler Alınsın! Doğa Olayları Afete Dönüşmesin!" demek için buradayız.

Su ve suya bağlı hizmetlerde çevre ve insan esas alınarak suyun mülkiyeti ve hizmetlerinin kamuda kalmasının sağlanmasını istiyoruz. Kıyı ve orman yağmasına karşı çıkmak için, "Madenlerimizin gerçek sahipleri halkımızdır" şiarını her zaman her alanda daha güçlü haykırmak için buradayız.

İstanbul'da; Galataport, Haydarpaşaport, Dubai Kuleleri, Ankara'da; Çiftlik, Güvenpark, Kuğulupark, Antalya'da, Lara Kent Parkı gibi parçacı plan ve projelerin tümüne; Onlar "kentsel dönüşüm" diyor, Bizler ise "finans çevrelerinin ağzının suyu akıyor" demek için buradayız.

Hasankeyf'te uzun bir tarihi süreci yansıtan bir birikimin dağıtılmasına, Bergama'da, Eşme'de, Belek'te sermayenin halkın karşı çıkısına rağmen hukuk dışı yönelimlerine, Fırtına Vadisi'nde, Munzur'da, Sinop'ta, Aloinoi'de doğanın tahribine zemin hazırlayanlara, deprem ve taşkınları kader olarak kabul edip, hızlandırılmış tren kazalarına neden olanlara dur demek için buradayız.

Dünyanın her yerinde işgallere ve saldırılara karsı mazlum halkların yanında olduğumuzu ifade etmek için, Savaşa karşı barışı savunmak için buradayız. Biz biliyoruz: Dünya halklarının önüne konulan "kırk katır, kırk satır" ikileminin dışında başka bir seçenek daha var. Halkların kardeşlik içinde yan yana ve özgürce yaşayacağı bir başka dünya mümkündür. Bir başka Ortadoğu mümkündür. Evet: Biz yapabiliriz. Biz ABD emperyalizmini ve onun yerli işbirlikçilerini durdurabiliriz. Biz "dünyanın efendisi" ABD ve müttefiklerinin Genişletilmiş Ortadoğu Projelerini geri püskürtebiliriz. Biz Ortadoğu'nun mazlum halklarının kaderini değiştirebiliriz. Selam Olsun Emperyalizmin İşgallerine Karşı Direnenlere. Selam Olsun Ortadoğu'nun Mazlum Halklarına.

Ülkemizin kalkınma planlarının ulusal bilim, teknoloji, yenilenme ve sanayileşme politikaları temeline oturtulması için, bilim ve teknoloji yeteneğimizin yükseltilmesi amacı ile eğitime ayrılan kaynakların arttırılması için, bilimi teknolojiye, teknolojiyi uygulamaya dönüştüren mühendislerin daha donanımlı ve birikimli yetişeceği ortamların sağlanması için, siyasi tasarruflardan ve müdahalelerden uzak bir eğitim ortamı için, fırsat eşitliğine dayalı kaliteli eğitim için, öğretim üyelerini insanca yaşatacak ücret düzeyi için, üniversitelerin birer ticarethaneye dönüşmemesi için buradayız.

"Gençlik geleceğimizdir" şiarını her zaman her alanda daha güçlü haykırmak ve yaşama geçirmek için buradayız. "Üniversiteler Üniversite Bileşenlerinindir! Eşit, Parasız, Demokratik, Bilimsel Eğitim İstiyoruz! Yaşasın Özerk ve Demokratik Üniversite Mücadelemiz!" demek için buradayız.

Sermayenin kârı için düzenlenmiş bir rant ekonomisi içinde, bu ekonominin yarattığı plansızlık ve karmaşa yoluyla yaşam koşullarımızın yanında, mesleki kimliklerimizin de erozyona uğramasına "hayır" diyoruz. Her gün milyonlarca insanın kullandığı, tükettiği, içinde, üzerinde yaşadığı, çalıştığı her şeyi, kısacası hayatın kendisini tasarlayan, ancak bugün ucuz emek piyasasında açlık sınırıyla yoksulluk sınırı arasındaki ücretlerle yaşam mücadelesi vermeye hayır diyoruz. "İşsizliğin doğal olduğu, işsizliğin kader olduğu" yalanlarına karşı çıkmak için, işsiz üyelerimize sahip çıkmak için, ücretli çalışan üyelerimiz ile emekli üyelerimizin sorunlarını ülke gündemine taşımak için buradayız.

TMMOB yasasına gereksiz ve yanlış yapılan müdahaleleri engellemek için buradayız. Siyasal iktidarın, IMF'nin talimatıyla yasamızda yapacağı değişiklikle ülkemizin kapılarını akademik ve mesleki yeterliliği kanıtlanmamış yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarına sonuna kadar açmak için Meclis'e getirdiği, kalitesiz hizmetin kontrolsüz sunumuna olanak tanıyan "yabancıların çalışma iznini düzenleyen yasa"da yapılacak değişikliğe hayır diyoruz. Küresel kapitalist sermaye istiyor diye, bizi kendi ülkemizde mülteci, yabancı konumuna getiren, yurttaşlık haklarımızı elimizden almak isteyen siyasal iktidara dur demek için buradayız.

Sevgili arkadaşlar,

TMMOB, taraftır. TMMOB, bu toplumu kim çatışma ortamına sürüklüyorsa; kim şiddet ve baskı politikalarında ısrar ediyorsa; kim çok kimlikli, çok kültürlü bir toplumsal modeli dışlayarak, barışın kalıcı hale getirilmesinden kaçınıyorsa; kim iç ve dış politikada gerilim yaratmaktan medet umuyorsa; kim demokratikleşmeyi AB ile pazarlık sınırında tutup, hak arama mücadelesini anti-demokratik yöntemlerle engelliyorsa onlara karşı taraftır. TMMOB, kim karşısındakinin kimliğine, kültürüne, inancına saygı gösteriyorsa; kim ülkenin sorunlarına özgürlük ve demokrasi zemininde çözüm arıyorsa onlardan yana taraftır.

Bu yaşananlara karşı; şimdi tam da; karanlığa karşı aydınlığı; baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi; ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı; her şeyin para-kâr olduğu piyasa anlayışına karşı eşitliği savunma zamanıdır. Şimdi tam da, eşit, özgür, demokratik bir Türkiye'de bir arada yaşamı savunma, bunun için mücadele etme zamanıdır. Şimdi geri adım atmadan temel hak ve özgürlüklere sahip çıkma zamanıdır.

Sevgili arkadaşlar,

Şimdi sözümüzü birlikte söyleme zamanıdır.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.

Okunma Sayısı: 1650
Fotoğraf Galerisi