TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

ÇED SÜREÇLERİNDE YARGI KARARINA SÖZCÜK OYUNU İLE YAP-BOZ

ÇED SÜREÇLERİNDE  YARGI KARARINA SÖZCÜK OYUNU İLE YAP-BOZ
MERKEZ
20.05.2013

23/6/1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup 5/4/2013 tarihi itibarıyla planlama aşaması geçmiş olan veya ihalesi yapılmış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesislere", ÇED yönetmeliğinden muafiyet getirilmektedir. Bu değişiklik, çevre mevzuatının ilga edilmesi, uygulanmaması demektir.

ÇED SÜREÇLERİNDE   YARGI KARARINA SÖZCÜK OYUNU İLE YAP-BOZ

 

23/6/1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup 5/4/2013 tarihi itibarıyla planlama aşaması geçmiş olan veya ihalesi yapılmış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesislere", ÇED yönetmeliğinden muafiyet getirilmektedir.

 

Bu değişiklik ile birlikte daha önce geçici 3. madde kapsamında olmayan tüm alt yapı ve üst yapı tesisleri muafiyet kapsamına alınmıştır. Ayrıca, 23.06.1997 tarihli ÇED Yönetmeliğinden önce yatırım programlarına alınmış, bugün yani 5.4.2013 tarihi itibariyle planlama aşamasını geçmiş veya ihalesi yapılmış veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan alt ve üst yapı tesisleri ÇED‘den muaf tutulmuştur. Bu değişiklik, çevre mevzuatının ilga edilmesi, uygulanmaması demektir.

 

5.4.2013 tarih ve 28609 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe giren, ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ YÖNETMELİĞİ‘NDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK‘ in 1. Maddesinin,  "23/6/1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup 5/4/2013 tarihi itibarıyla" ifadesinin ,"ihalesi yapılmış olan" ifadesinin, "ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesislere", İfadesinin ayrı ayrı iptali istemi hakkında Odamız yasal süreci başlatmış bulunmaktadır.


Odamız,  Danıştay 14. Dairesinin 2011/15826 E. sayılı davası ile yine aynı Dairenin 2012/3269 E. sayılı davalarda Gebze- Orhangazi- İzmir otoyolu ile Ilısu Barajı konulu Başbakanlık Genelgelerindeki projelerin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesislere ÇED muafiyeti getiren bölümlerin iptali ile ilgili davaları açan ve yürütmeyi durdurma kararı alan meslek odasıdır.

 

Yine Ankara 13. İdare Mahkemesinin 2012/1387 E. sayısına kayıtlı davada, 3. Köprünün ÇED Olumlu kararı olmadan Çevre Kanunu m. 10 uyarınca ihalesinin yapılamayacağına dair davayı açan meslek odasıdır. Bu davalar nedeni ile de iş bu Yönetmelik değişikliğinde iptali istenen bölümlerin iptalinde menfaati olmaktadır. Zira anılan davaların tamamında iş bu dava konusu GEÇİCİ 3. MADDE MUAFİYETİ TARTIŞILMAKTADIR.

 

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Kavramı, 1983 yılında 2873 sayılı Çevre Kanunu‘nun 10.maddesi ile çevre mevzuatımıza girmiş ancak 6 ay içerisinde çıkarılması gereken ÇED Yönetmeliği, ihmal ve gecikmeler sonucu ancak 10 yıl sonra yayınlanmıştır.  Yönetmeliğin Geçici 3. maddesi ile, 07.02.1993 tarihli ÇED Yönetmeliği yürürlüğe girmeden önce onay, ruhsat, izin, kamulaştırma kararı alınmış projeler ÇED sürecinden muaf tutulmuştur. Oysaki, sürekli değiştirilen ÇED Yönetmeliği‘nin geçici maddelerine "Kapsam Dışı Projeler" in eklenmesi, Çevre Yasası‘nın 10.maddesinin lafzına ve ruhuna ve ÇED sürecinden beklenen hedef ve amaçlara aykırıdır. 1983 yılında çıkarılan ve ÇED düzenlemesi getiren Çevre Yasası‘nın amir hükümleri, aradan 20 yıl geçmesine karşın Yönetmelik hükümleri ile bertaraf edilmeye çalışılmaktadır.


Ayrıca, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı‘nın 11. maddesi ile Çevre Kanunu‘na "23.6.1997 tarihinden önce yatırım programına alınmış olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla planlama aşaması geçmiş olan veya ihalesi yapılmış olan veya üretim veya işletmeye başlamış olan projeler ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesisler Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır" şeklinde geçici madde eklenmesi öneriliyor.   Böylelikle hem ÇED zorunluluk tarihi 1993‘ten 1997‘e uzatılmış, hem de planlama aşaması henüz tamamlanmış olan projeler ile bunların yan üniteleri ÇED‘den muaf tutulmuş oluyor. Dolayısı ile,  İstanbul‘a 3. köprü, 3. havaalanı, Gebze-İzmir otoyolu, Hasankeyf‘i sular altında bırakacak Ilısu Barajı, nükleer santraller gibi çevresel olumsuz etkileri yoğun olan dev projeler ÇED kapsamı dışına çıkartılmaya çalışılmaktadır. 

 

Oysa hiçbir proje yaşamın korunmasından daha önemli olamaz, ne zaman projelendirilmiş olursa olsun, ne zaman faaliyete başlamış olursa olsun, çevresel etkisi olan tüm yatırımlarda ÇED süreci işletilmesi gerekmektedir. Yapılan yönetmelik değişiklikleri ve yasa değişikliği girişimi ile Türkiye‘nin imzaladığı pek çok uluslararası sözleşmeler yok sayılmakta, halkın katılımı süreçleri ortadan kaldırılmaktadır.


17 Mayıs Cuma günü yasanın ilk 8 maddesi onaylandı. ÇED muafiyeti getiren 11. madde ise 20 Mayıs Pazartesi günü saat 14:00‘da TBMM Genel Kurulu‘nda oylanacak.  Türkiye, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ile 1993 yılında ÇED Yönetmeliği‘nin yürürlüğe girmesiyle tanıştı. Son yıllarda da siyasi iktidarların uyguladığı ekonomik politikaların sonucu olarak var olan koruma hukuku ortadan kaldırılıyor, bu arada ÇED Yönetmeliğinde de istisnalar kaide haline getirilmeye çalışılıyor.

 

Odamız tarafından yargıya taşınmış olan  5.4.2013 tarihli Yönetmelik değişikliği ile sözü ve ruhu aynı olan Yönetmeliğin Geçici 3. maddesinin bir önceki halinin de Danıştay 14. Dairesi tarafından iptal edildiği, bu iptal edilen yönetmelikten önce yürürlükte bulunan yönetmeliğin yürütmesinin de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu‘nun 7.10.2010 gün ve  2010/968 sayılı kararı ile durdurulduğu da hatırlatılmalıdır.


ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI, YARGI KARARINI SÖZCÜK OYUNU İLE YAP-BOZ‘A MARUZ BIRAKMIŞTIR.

 

Danıştay‘ın "planlama aşaması geçmiş" ifadesiyle vurguladığı işletmeye başlamış ve üretim aşamasında bulunan faaliyetleri vurgulamıştır. Ancak idare, "planlama  aşaması geçmiş" ifadesini üretim ve işletme aşamasında bulunan faaliyetler bağlamından kopartmış ve daha işletmeye ve üretime başlamamış faaliyetleri de kapsayacak biçimde yönetmelik düzenlemesi yapmıştır. Bu şekilde ÇED kapsamı dışında tutulacak faaliyetler, üretim ve işletme aşamasında olduğu belgelenen faaliyetlerin ötesine geçerek, işletme ve üretim faaliyeti içinde olmayan projeleri de kapsayacak biçimde genişletilmiştir.

 

"Üretim veya işletmeye başlamış olan projeler" ifadesinden üretim ve işletme için belgelendirme zorunluluğu kaldırılması yetmiyormuş, bu şekilde muafiyet alanı yeterince genişletilmiyormuş gibi bir bu ifadenin üstüne "ile bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu olan yapı ve tesislere", ifadesi düzenlemesi yapılmıştır.  Bu ifadenin de iptali gerekir.

 

İşletmeye alındığı, üretime alındığı belgelenme gereği bile duyulmayan projelerden, daha sonra ya da mevcutta "bunların gerçekleştirilmesi için zorunlu yapı ve tesisler" de ÇED yönetmeliği kapsamına çıkartılmıştır. Buna bir örnek vermek gerekirse, Entegre bir  termik santral projesinin, ana yapısı dışında, kül depolama alanı, limanı da bulunmak zorundadır. Böylesine bir termik santral faaliyeti için işletme üretime başladığını ilan ederse ve liman için ÇED alınmadıysa ve böyle bir işletme için liman hammadde sevkiyatı için  daha az maliyet demek olduğundan, bu liman projesi de ÇED süreci dışına çıkartılabilecektir. Bu durumda, bir işletme için entegre tesislerde pek çok faaliyet, daha sonradan yapılacak biçimde ÇED sürecinden muaf tutulabilecektir. Ama bu "zorunlu yapı ve faaliyetlerin" muafiyeti aynı zamanda ileriye yönelik muafiyet sağlanması, Çevre Kanununa aykırıdır diyen Danıştay kararına da aykırı bir düzenleme yapıldığını göstermektedir.

 

ÇED süreci, ekolojik, sosyal açıdan yıkıcı sonuçları olabilecek ekonomi yatırımları konusunda, toplumun demokratik katılım mekanizmalarını kullanabileceği en önemli yasal süreçtir. Bu hukuki zemin, aynı zamanda siyasal kararların toplum tarafından sorgulanması, tartışılması, toplumun yatırımla ilgili olumlu ya da olumsuz kamuoyu yaratması ve karar alma süreçlerini denetlenmesinin bir yoludur. Doğa varlıkları, canlı yaşamı, yaşama hakkı ekseninde hukuk ve siyaset arasında bir köprüdür. Toplum, ekonomi yatırımlarını denetleyebilir olduğu ölçüde, yapılması düşünülen yatırımlar hakkında fikir üretebildiği oranda yurttaşlık haklarını etkin kullanabilir. Peki, o halde, bu yatırımlarla ilgili yurttaşların temel haklarını kullanmasının karar alma süreçlerine katılmasının ne tehlikesi olabilir?

 

ÇED sürecinde yatırımcıların, planladıkları yatırımın ekonomik getirileri kadar, ekolojik, sosyal ve ekonomik götürülerini değerlendiren fayda maliyet analizleri yapması zorunludur.  Bu analizlere göre, yatırımların zorunlu olup olmadığı değerlendirilebilir. Ortaya çıkacak ekolojik zararlar, ekonomik ve sosyal maliyetlerle ilgili önlemlerin nasıl etkin olarak hayata geçirilebileceği konusunda idareye ÇED raporları yol gösterir.

 

ÇED sürecine katılan toplum kesimleri de planlanan projelerin yapılıp yapılmayacağına, yapılacaksa usulünün nasıl olacağına ve ekolojik risklerinin engellenmesi için alınacak önlemlerin neler olacağına karar verebilirler.  Toplum, yatırımcının önerdiği projenin alternatifini bu süreçte tartışabilir. ÇED süreci tamamlanmadan önce ilgili kurumları uyararak idarenin de etkin çalışmasını sağlayabilir. Bu demokratik katılım ortamı,  yönetsel anlamda bürokrasinin asgariye inmesine, toplumun geleceğine ilişkin kararları zorla değil rıza ile oluşturmasına zemin hazırlar.

 

Ekolojik açıdan etkisi telafi edilmez projelerin etkisinin ne olacağı ve nasıl önlemler alınacağı ÇED süreci ile belirlenir. Bu yatırımların ekonomik anlamda toplumsal ve ekolojik maliyetleri de bu süreçte belirlenebilir.  Fayda maliyet analizleri ortaya konulmayan bir yatırımın ekonomik olup olmadığı ÇED süreci yoksa nasıl belirlenebilir ki?  Bir şehir deprem olacak diye yıkılıp yeniden yapılırken ve risk analizine tabi tutulurken, acaba üçüncü köprü deprem riskinden ari midir? Bu risk, zarara dönüşmesin diye idare ve yurttaşlar neden birlikte davranmasın? Neden bu ihaleyi alanlar, denetlenir olmasın? Ortaya çıkacak ekolojik risklerle ilgili önlemlerin neler olduğu, bu risklerle ilgili ne tür tedbirler alınacağı, ekolojik risklerin zarara dönüşmemesi için yatırımcıların ve idarenin sorumluluklarının neler olduğu tespit edilmezse idare edenler ve şirketler nasıl denetlenebilir ki?  O halde ÇED süreci neden işletilmez?


Odamız tarafından yargıya taşınan Yönetmelik değişikliği, mahkeme kararlarına rağmen bir kez daha hukuk dünyasına sokulmuştur.

 

Yargı‘nın iptal kararlarına rağmen ve bu kararlara karşı hukuku dolanma yöntemi kullanılarak yeni düzenleyici işlemler tesis etme alışkanlığı olağanlaştığı ve yargı kararlarının halk tarafından sahiplenilmediği - yani kararlar toplumsallaştırılamadığı- ölçüde, idare benzer uygulamasını devam ettirecektir.

 

Bu nedenle, yargıya taşınmış olan yönetmelik değişikliğinin her şeyden önce hukuki bir düzenleme değil, siyasi bir düzenlemenin hukuki tercümesi olduğu görülmektedir.

 

Bakanlığın bu yönetmelik değişikliği pek çok önemli bulduğu yatırımın halk tarafından katılımcı bir tarzda tartışılmasından duyulan kaygı yattığı ortadadır. İstanbul Üçüncü Köprü, Ilısu Baraj Projesi gibi kamuoyu tarafından en çok bilinen projeler ve  İş bu davalar 2008 yılında açılmaya başlandığında Nükleer santral projesi de yıllarca ÇED sürecinden muaf tutulmuş ve fakat daha sonra nükleer santral projeleri ÇED süreci içine alınmıştır.

 


TMMOB Peyzaj Mimarları Odası olarak, bu yatırımlarda ilgili ÇED sürecinin işletilmeyeceğinden duyulan kaygıyı anlamak mümkündür. Demokratik hukuk devletlerinde, halkın karar alma süreçlerine katılması, kararların denetlemesini sağlanması, gerektiğinde bu kararlardan vazgeçilmesine yönelik geri çağırma mekanizmalarının olgunlaştırılması, olağanüstü rejimlerin yarattığı "ben istedim oldu"  yönetim biçimini ortadan kaldıracağına inancımız tamdır.

 

 

Kamuoyunu saygı ile duyurulur.

 

 

 

 

 

 

  

 

 

Okunma Sayısı: 712