TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

DOĞAL TARİHİ VE KÜLTÜREL VARLIKLAR YOK EDİLİYOR!

MERKEZ
25.12.2007

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 25 Aralık 2007 tarihinde Kazdağları'nda altın arama faaliyetleri ile ilgili bir basın açıklaması yaptı.

BASININ VE KAMUOYUNUN DİKKATİNE...

  DOĞAL, TARİHİ VE KÜLTÜREL VARLIKLAR YOK EDİLİYOR.

KAZDAĞLARI BUNUN SADECE GÖRÜNEN KISMIDIR

AKP Hükümeti iktidara geldiği günden bugüne; yasa ve yönetmeliklerde yapılan değişikliklerde "madenciliğin önündeki engelleri kaldırma" ifadesiyle; tarihi ve kültürel mirası, ormanları, tarım alanlarını, kıyıları, sulak alanları, meraları yok etme yönünde "önemli" adımlar atmaktadır. Siyasi iktidarın bu yöndeki girişimlerinin sonucunda doğal, tarihi ve kültürel varlıklar yok edilmektedir. Bunun görünen yüzü şimdi de Balıkesir ve Çanakkale illerimiz içerisinde yer alan Biga Yarımadası ve özelde de Kazdağları‘dır.

İçinde yaşadığımız dönemde kapitalist küreselleşmeye eklemlenme doğrultusunda Petrol, Doğalgaz, Enerji Piyasaları, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Serbest Bölgeler, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası, İhale, Maden, Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimler ile Personel Rejimi Yasası gibi birçok yeni yasa çıkarıldı ya da çıkarılıyor. Doğal zenginliklerimizle ilgili yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesi, özelleştirme ve serbest piyasa yöntemleri ile elden çıkarılması, devletin planlama, yönlendirme ve denetleme işlevlerinden ve sosyal devletten uzaklaştırılmasını hedefleyen bu yasalar, halkın sağlığı, güvenliği ve refahını doğrudan ve olumsuz etkileyecek hükümler içermektedir.

Bu yeni yapılanmadan madencilik sektörü de etkilenmektedir. Madencilik; sanayi başta olmak üzere, ekonominin diğer sektörlerinin temel hammadde gereksinimlerini sağlayan bir sektördür. Ekonomik kalkınmanın sanayileşmeyle sağlandığı toplumlarda enerji ve hammadde kaynağının sağlayıcısıdır. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi, fazla miktarlarda üretilip yurt dışına satılarak döviz elde edilmesinde değil, ülke sanayisine düşük maliyette ve kaliteli girdi sağlamasındadır. Gerçekte, madencilik sektörünün planlanmasında ülke sanayi sektörleri ile entegrasyon ön planda tutulur.

Tüm bu bilinen gerçekliklere rağmen, 1978 yılında çıkarılan Devlet Eliyle İşletilecek Madenler Hakkındaki 2172 Sayılı Yasa gereği belirlenen demir, kömür sahalarının bir kısmının daha sonra 1983 ve 1984 yıllarında çıkarılan yeni yasalarla özel sektöre devredilmesinin yolu açılmıştır. 1985 yılında çıkarılan 3123 sayılı Maden Yasası ve daha sonra yapılan değişiklikle devletin madenlerin aranmasındaki işlevi ortadan kaldırılmıştır. Sümerbank‘ın özelleştirilmesi ile başlayan süreçte; Etibank‘ın, Etimaden‘e dönüştürülerek küçültülmesi gerçekleştirilmiş; bakır, kurşun, çinko, krom, alüminyumda özelleştirmeler yaşanmıştır. Demir çelik sektörü özelleştirilmiştir.

Yaşadığımız bu süreçte demir ve kömür ithal edilirken, krom ihracatçısı olan ülkemizde ithal kroma dayalı tesisler geliştirilmektedir. Birçok maden türü de işlenmemiş ya da basit zenginleştirme işlemleri sonrası serbestleşmenin oluşturduğu piyasa koşullarında düşük fiyatlarla pazarlanmaktadır.

Bu süreçte, yabancı sermayenin ülkemiz madenciliğine yönelik ilgi alanının altın olması da bir rastlantı değildir. Bunun nedeni; rafinasyonun yurtdışında yapılıyor oluşu, kamunun bu alanda yatırım yapmaması ve altın fiyatlarında yükselme ile birlikte düşük tenörlü altın yataklarının ekonomik olarak işletilebilirlik değerlerine ulaşmasıdır.

Uluslararası sermayenin bu türden ülkemizi açık pazar olarak hızlıca kullanması, başka bir deyişle yapılan düzenlemelerle bu yağmanın önünün açılması, ülke gündeminde yoğun olarak altın madeni aranması ve üretilmesinin; ya işletme teknolojisi ve çevre ya da ekonomik boyutuyla gündeme gelmesine neden olmuştur. Altın arama ve üretilme işlemlerinin olduğu bölgelerde de insanımızın yoğun ve haklı direnişleri Türkiye mücadeleler tarihinde yerini almıştır. Öte yandan bu durum, bir bütünsellik içinde Türkiye madenciliğimizin temel tercihleri ve politikalarının neler olması gerektiği açısından yeterince değerlendirilmemiştir.

Ülkemizde resmi bilgilere göre ekonomik olarak işletilebilirliği belirlenmiş 600 ton altın vardır. Bu miktarda altının elde edilmesi için kabaca 400.000.000 m3 kazı yapılarak, kırma, öğütme, eleme, kimyasal işlem ve yıkama yapılması ve bozulan alanların düzenlenerek doğaya yeniden kazandırılması gerekir.

Ülkemizde 200 ton altının süs ve takı sektöründe işlendiği bilinmektedir. Ülkemizde işletilebilir altın rezervleri süs ve takı sektörünün üç yıllık ihtiyacı olan değerli metaldir. Bu açıdan da bakıldığında yarattığı toplumsal fayda nedeniyle altın işletmeciliğinin tekrar gözden geçirilmesi gerekir.

Ülkemizde altın işletmeciliğine başlanması ile gelişen süreçte yaşananlar, toplumda Devlet‘e ve Devletin bazı organlarına olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Ulusal çıkarın gözetildiğine dair şüpheleri arttırmıştır. Bergama ve Eşme‘de yargı kararlarına uyulmaması, arama ve işletme sürecinde çevre, ekonomi ve toplum arasında denge kurulmaması ve/veya bunun gereklerinin sağlanmaması bilinen nedenlerdir. Her şeyden önce Bergama‘da ve Eşme‘de altın işletmeciliği ile ilgili yargı kararları derhal uygulanmalıdır. Kazdağları‘nda veya ülkenin herhangi bir yerinde ortaya çıkan toplumsal tepkiler işin çevre ve toplum boyutunun yok sayılmasının sonucudur.

Madenlerin aranması ve bulunmasına yönelik çalışmalar bilim ve tekniğin gerekleri yerine getirilerek, toprağın, suyun ve havanın kirlenmesine neden olmadan yapılmalıdır. Arama sürecinde doğal yapıyı bozmamaya özen gösterilmelidir. Orman alanlarında ağaç kesimine son verilmelidir. Bu çalışmalarda MTA ve Maden İşleri Genel Müdürlükleri gibi madencilik kurum kuruluşları ile Orman Genel Müdürlüğü sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Flora ve faunanın korunması için Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı gereken duyarlılığı göstermeli, sorumluluklarını yerine getirmelidir.

DSİ Genel Müdürlüğü, altın işletmeciliği yapılan sahalardaki yeraltı suyu gözlem kuyuları verilerini, su seviyesi, su kalitesi değişimlerini periyodik olarak yayınlamalı, akredite olmuş laboratuarların örnekler üzerinde tahlil yapmalarına olanak sağlanmalıdır.

5177 sayılı yasa ile değişik 3213 sayılı Maden Yasası ve ilgili yasal mevzuat, ülke madenciliğinin yöre halkının istemlerini de gözetecek şekilde yürütülebilmesi yönünde yeniden düzenlenmelidir.

Madencilik faaliyetleri, teknolojik gelişmelere bağlı olarak açık işletme yöntemlerinin daha çok uygulandığı bir şekle dönüşmüştür. Bu süreçte açık işletme yöntemi ile doğanın görünen yüzü, topografik yapı büyük boyutlarda değişikliğe uğramaktadır. Bu değişimin olumsuz sonuçlarını ortadan kaldıracak önlemler bilinmektedir ve birçok ülkede uygulanmaktadır. Madencilikle bozulan arazilerin doğaya yeniden kazandırılması ekonomik ve ekolojik bir zorunluluktur. ÇED süreci ve bilimsel öngörülerin sağlanmasının yaratacağı caydırıcılık endişeleriyle eksik ve yetersiz yasa ve mevzuat düzenlemeleri ilerde oluşacak sorunların ana kaynağıdır.

Maden arama ruhsatlı alanlarda arama sürecinde ÇED zorunluluğu olmamasına karşın ÇED‘in ölçütleri göz önünde bulundurularak çalışma yapılmalıdır. Kazı gerektiren işlerle sondajlı aramalarda bitki örtüsüne en az zarar verecek biçimde çalışılmalı, yeraltı suyunu kirletebilecek kimyasallar kullanılmamalıdır.

Orman alanlarında belirlenmiş çalışma kurallarına uyulması sağlanmalı, yapılan çalışmalar raporlarla belgelendirilmelidir. İşletme projelerine uygunluk ve yasaların gereklerinin yerine getirilmesi konusunda kamusal denetim işletilmelidir.

TMMOB, "Doğal kaynaklarımızın toplumsal faydaya dönüşümü içermeyen, salt parayı ön planda tutan her türlü faaliyet derhal durdurulmalıdır" diyor.

TMMOB, "Ülke sanayinin temel gereksinimi olan hammaddenin temini yerine madenciliği sadece kazı ve kırma işi olarak algılayan düzenlemeler derhal ortadan kaldırılmalıdır" diyor.

TMMOB, "Toprağı, suyu ve havayı temiz kullanmak insan hakkıdır. Tüm bunları temiz tutmak için mesleki bilgilerimizi kullanmakta kararlıyız. Ülkemizin kimyasallarla kirletilmesinin önüne geçilmelidir" diyor. 

TMMOB, "Yargı kararlarına uymamak anayasal suçtur. Maden arama ve işletmeciliğinde yargı kararlarına derhal uyulmalıdır" diyor.

TMMOB, "Başta Kazdağları olmak üzere Türkiye‘yi hafriyat alanına ve kimyasal çöplüğe dönüştürecek uygulamalardan vazgeçilmelidir. Doğal, tarihi ve kültürel varlıklarımız yok edilmemelidir" diyor.

TMMOB, "Yaşam alanlarımızın talanına DUR" diyor.

Siyasal karar vericiler ülkemizin aydınlık geleceği için bu uyarılarımızı dikkate almak ve gereğini yapmak zorundadır.

Mehmet Soğancı

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı: 1976