TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

ONÜÇÜNCÜ YILINDA DA SÖYLÜYORUZ: DEPREMLERİN FELAKETE DÖNÜŞMESİ TAKDİR-İ İLAHİ DEĞİLDİR!

MERKEZ
17.08.2012

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Sn. Mehmet SOĞANCI 17 Ağustos Marmarra Depreminin onüçüncü yıl dönümü nedeniyle basın açıklama yaptı.

BASINA VE KAMUOYUNA

  

ONÜÇÜNCÜ YILINDA DA SÖYLÜYORUZ: DEPREMLERİN FELAKETE DÖNÜŞMESİ TAKDİR-İ İLAHİ DEĞİLDİR!

Bugün büyük Marmara yıkımının onüçüncü yılı. Dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemiz, Marmara depremi ile etkileri uzun yıllar boyunca sürecek büyük bir acı ve yıkım yaşadı.

Aradan geçen onca yıldan sonra, gerekli derslerin alınarak depreme dayanıklı yapılarda güvenli yaşamların sürüldüğü, depremle yaşamaya alışmış bir ülkeyi görmek isterdik. Ancak durum bunun tam tersi oldu. Ülkemizi o günden bu yana yöneten iktidarların tamamının "deprem ülkesi" olma gerçekliğinin dışında adım atması ile 99 sonrasında olan her deprem bir felakete dönüştü ve yaşanan acılar süreklilik halini aldı.

Ülkemizin % 92‘si deprem bölgesi, nüfusumuzun %95‘i deprem tehlikesi altında, büyük sanayi merkezlerinin %98‘i, barajların %93‘ü deprem bölgesi içerisinde. "Deprem ülkesi" olma gerçeğimiz sürekli ve güncel bir olgu. Bunlar bu ülkenin gerçeği.

Bir gerçek daha var ki o da; ülkemizi yönetenler, üzerinde yaşadığımız zeminin doğası gereği üreteceği depremleri anlamaktan çok uzakta oldukları. Daha da ötesi depremin sonuçlarının insanımızın aleyhine oluşacak sonuçlarını engellemeye yönelik iş yapma anlayışından da oldukça uzaklar. Bu gerçeklik de bu ülkede adına deprem denilen bir doğa olayının afete, afetin de felakete dönüşmesine ve yaşanan büyük acı ve kayıpların bir süreklilik hali almasına yol açıyor.

Depremlerin felakete dönüşmesinin nedenleri; bilinçsizce verilen yer seçimi kararları, mühendislik hizmetlerinin yeteri düzeyde kullanılmaması, ranta dayalı imar planları, kamusal denetim dışında gerçekleşen yapılaşma ve niteliksiz plansız kentleşmedir. Güncel örnekleri ile açıklanacak olursa; doğa olaylarının felakete dönüşmesinin temel nedeni Samsun‘da dere yataklarına konut yapan, "Ölüm Ovası" olarak nam kazanan ve ikibin yurttaşımızın hayatını kaybettiği, alüvyon zeminli Yalova Hacımehmet Ovasını yapılaşmaya açan siyasi iktidarın kısaca "TOKİ zihniyeti" olarak adlandırılan uygulamalarıdır.

AKP iktidarı deprem olgusunu sadece karlı bir pazar alanı olarak görmektedir. Deprem sonrası oluşan acılar ve korkular suistimal edilerek deprem sözü bu ülkede artık rant sözüyle eş anlamlı hale gelmiştir.

Yıllardır TMMOB ve konu ile ilgili bağlı odaları bilimin gözüyle gerçeğe ışık tutmaya çalıştı, deprem sorununa ilişkin çözümler üreterek kamuoyu ve yetkililer ile paylaştı. Paylaşmaya devam ediyor. Ancak, bilim gözüyle görülen gerçek AKP iktidarını rahatsız ediyor olsa gerekir ki; konu ile ilgili her yasa oluşturma sürecinde, her ikincil mevzuat hazırlama sürecinde TMMOB ve bağlı odalarının yetkileri budanarak yapı oluşturma sürecinde "denetimsizlik" olayın öznesi haline getirilmeye çalışılmakta.  Bu gün ülkemizde; deprem konusunda  mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığının kamusal fonksiyonu yok edilerek, yerine sermayenin vahşi sömürüsü ikame edilmektedir.

"Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı" 17 Ağustos 1999 Depreminden anca tam 12 yıl sonra 2011‘de yayınlanmıştır. 12 yıl sonra atılan adım da ölü doğmuş, aksine depremin bir sektör haline gelmesine, devletin yükümlülükleri piyasanın eline terk edilmesine zemin hazırlamıştır. Nihayetinde deprem riskini ranta çeviren adımlar atılmış, yasalar çıkarılmış Kentsel Dönüşüm adı altında "kentsel rant alanları yaratılması" ülke çapında başlamıştır.

Oysa tüm dünyada depremin doğası bilim ve teknik tarafından çözülmüş, olası yıkıcı sonuçların minimuma ya da sıfıra indiren çözümler üretilmiştir. Japonya‘da yaşanan depremlere ve sonuçlarına bakıldığında dokuz büyüklüğündeki bir depremde dahi yapıların yıkılmadığı ve can kayıplarının yaşanmadığı görülmektedir.

Ülkemizde ise sorunun ana kaynağı, halkın can ve mal güvenliğinin sağlandığı bir ortamın yaratılması konusunda devletin üzerine düşen maliyetin bir yük olarak görülmesi ve bu alanın piyasaya devredilmesidir. Aslında sorun insan hayatı ve kar arasındaki tercihtir. Siyasi iktidarın tercihi kar olmuştur.

Aklın ve bilimin gösterdiği yol deprem karşısında çaresiz olunmadığı ve devlet eliyle güvenli bir yaşamın sağlanabileceğini göstermektedir. Devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, ranta ve kara dayalı politikaları terk etmeli, depremlerin afete, afetin de büyük felaketlere dönüşmesinin önüne geçmelidir.

99 Büyük Marmara Depremini, unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.

Mehmet SOĞANCI

Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı: 821