TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

TMMOB 43. OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRİSİ AÇIKLANDI

MERKEZ
03.06.2014

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği`nin 29 Mayıs-1 Haziran 2014 tarihlerinde Ankara`da gerçekleştirilen 43. Olağan Genel Kurulu sonuç bildirisi açıklandı.

 TMMOB 43. OLAĞAN GENEL KURUL SONUÇ BİLDİRİSİ


(29 Mayıs - 01 Haziran 2014 ANKARA)

Elbet bir bildiği var bu çocukların,
kolay değil öyle genç ölmek
yeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmak
pek öyle kolay değil ...

Hasan Hüseyin Korkmazgil

24 oda ve 450 bini aşkın mimar, mühendis ve şehir plancısının örgütü Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) 43. Olağan Genel Kurulu; Soma‘da yaşanan katliam acısının siyahının, Gezi isyanının beyazı ile birlikte yaşandığı "Siyahı yaşadığımız, Beyazı aradığımız" bir süreçte gerçekleşti.

 

Örgütümüzün tarihsel bilincinde yer eden ve geleceğe ışık tutan, Teoman ÖZTÜRK`ün; "...Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve zulüm yöntemlerinin silip atamayacağının, bilinci içinde bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız..." sözleri Genel Kurulumuzun ana fikridir.

 

Bu doğrultuda TMMOB, Gezi isyanının yaktığı ateşin aydınlığında, mesleğin sorunlarının, ülke ve dünya sorunlarından ayrı olmadığının bilinci ile mücadele etmeye devam edecektir. Gezide isyan eden gençliğin sorunu, Soma`da katledilen işçiden bağımsız değildir. Soma`da katledilen işçinin sorunu, Reyhanlı‘da katledilen canlardan, Rojava`da katledilen Kürt halkından bağımsız düşünülemez. Emekçilerin örgütlenme hakkı, öğrencinin parasız, anadilde ve eşit eğitim hakkından, emeklinin parasız ve nitelikli sağlık hakkından ayrı mücadele konusu değildir.

 

Geçtiğimiz yıl bugünlerde, İstanbul Gezi parkında yanan isyan ateşi, ülkenin dört bir yanına yayılarak, kitlesel bir isyana dönüşmüştür. Gezi isyanı, siyasal iktidarın uyguladığı neoliberal politikalara, gerici ve faşist baskı yöntemlerine ve kentlerimiz üzerinde yarattığı yağma, talan ve ranta karşı, milyonların sokaklarda kardeşleştiği bir halk direnişidir.

 

Gençler kanları ve canları pahasına bu direnişin en ön saflarında; Mehmet, Ethem, Ahmet, Ali İsmail, Medeni, Abdo Can, Hasan Ferit, Berkin... olarak bayraklaştılar.

 

Ülkemizde mevcut siyasal iktidarın halk nezdinde meşruluğunu yitirdiği bir dönemi yaşamaktayız. İnsan hayatından, doğaya, eğitime, sağlığa, barınmaya ve yaşam hakkına dahi yöneltilen saldırılar ve gasplar ülkemizin yönetim şekli haline gelmiş durumdadır.

 

Halklarımız artık söz, yetki ve karar hakkı istiyor.

 

Maden ocağının dibinde ışık yok.

 

Hava yok maden ocağının dibinde

...

Bir sen varsın maden ocağının dibinde direnen"

 

Madenler, inşaatlar ve sanayi bölgeleri başta olmak üzere tüm çalışma alanlarında, işçiler cinayete kurban gitmekte ve emperyalistler "iş kazası", uşakları ise "işin fıtratında var" yalanlarına sarılarak emekçileri, bu durumu kabullenmeye zorlamaktadır.

 

Buradan tekrar hatırlatıyoruz, Soma bir iş kazası değildir.

 

Soma, tek başına bir iş cinayeti de değildir.

 

5‘i meslektaşımız, 301 işçi arkadaşımızın hayatına mal olan olay, KATLİAMDIR...

 

Soma katliamı; özelleştirme ve taşeronlaşmanın çalışma hayatımızın geneline uygulandığı bir dönemde gerçekleşti ve katliamın temel sebebi de bunlardır.

 

İşçi ve emekçiler örgütsüzlüğe veya patron yanlısı sendikalara mahkum edilmişlerdir.

 

AKP iktidarı, sermayeyi, medyayı, yargıyı, kolluk kuvvetlerini, bilim kurumları ve üniversiteleri kendi etki alanına almış, darbe dönemlerini aratmayacak oranda faşist baskı ve uygulamalarıyla toplumsal muhalefeti sindirmeye çalışmaktadır.

 

AKP iktidarının, toplumsal muhalefeti sindirme çabalarında sendikalardan meslek odalarına, siyasi partilerden demokratik kitle örgütlerine birçok kurum boy hedefi haline gelmiştir.

 

Örgütümüz TMMOB ise bir gece yarısı apar topar Meclis`ten geçirilen yasa ve yönetmeliklerle birlikte etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.

 

TMMOB idari ve mali olarak şeffaf bir yapıya sahiptir. Buna rağmen idari ve mali olarak bakanlıklara bağlanma çabası iktidarın neyi amaçladığının açık bir ifadesidir.

 

Kamu adına meslek alanını denetleyen TMMOB`nin bu kamusal görevi, bizzat devlet eliyle sonlandırılmaya çalışılmaktadır, TMMOB ve bağlı odaların bakanlıkların bürokratik kurumları haline getirilmesi hedeflenmektedir.

 

Malumun ilamı olan ve 17 Aralık tarihinde gündeme düşen, Başbakanın da içinde olduğu bir "oluşumun"  Sayıştay denetiminden de kaçarak,  yaptıkları yolsuzluk ve hırsızlıklar konuşulurken, kamu denetimini yapan örgütlere karşı girişilen saldırının nedeni üzerine çok düşünmeye gerek yoktur. Ülkeyi rant ve yağma düzenine mahkum eden AKP iktidarı, önüne çıkabilecek her türlü engeli aşmak amacıyla topyekun devlet erki ile saldırmaktadır.

 

Ülke darbe-demokrasi karşıtlığı üzerinden oluşan siyasal görünüm ile kamplaştırılmış, ancak ülkenin bu hale gelmesinde en büyük etken olan 12 Eylül faşist cuntası ile henüz hesaplaşılmamıştır. 12 Eylül cuntasının ürünü olan devlet kurumları halen faaliyettedir. Yine bu darbenin bir ürünü olan AKP`den demokrasi beklemek hayalciliktir.

 

Çözüm süreci adı altında, Kürt halkı başka bir oyalama sürecine sokulmuştur. Roboski`de katledilenlerin katilleri henüz bulunup yargılanmamışken, hemen sınırımızda bulunan Rojava`da katliamlar yaşanmaktadır. AKP iktidarı bu katliamlardan sorumludur.

 

Barış halkların yakıcı bir talebi olarak ülke gündemindeki yerini korumaktadır. Kürt halkının talepleri eşit yurttaşlık temelinde hayata geçirilmelidir.

 

Ülkemizin önemli gündemlerinden ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bileşenleri olan; etnik, dinsel, cinsel, milliyetçi ayrımlara maruz kalan tüm kesimlerin emek ve demokrasi güçlerinin ayrılmaz bir parçası olduğu bilinciyle TMMOB, Kürt sorunundan Alevi yurttaşların inanç özgürlüklerine kadar bütünlüklü ve kapsayıcı mücadelelerin içerisinde yer almaya devam edecektir.

 

Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeyen siyasal iktidar, silahıyla saldırarak Uğur KURT`u cemevi bahçesinde katletmiştir. Tam da camilere ayakkabıları ile giriyorlar yalanlarına sarılmışken, iktidar cemevlerine silahları ile girmiştir.

 

Parklarımız, meydanlarımız, derelerimiz, ormanlarımız siyasi iktidar tarafından rant alanına dönüştürülmüştür. Siyasetin rant tarafından beslendiği ülkemizde, rantın görülmemiş boyutlarda yaşandığı, yandaşların zenginlik, halkın yoksulluk halinin kalıcılaştırıldığı bir süreç adım adım örülmüştür.

 

Sanata ve sanatçıya hiçbir dönemde uygulanmayan baskılar uygulanmış, tiyatrolar, sinemalar, tarihi merkezler;  AVM, rezidans ve otopark gibi projelerin önündeki en büyük engeller olarak görülmüştür.

 

AKP iktidarının hayatın her alanında dayattığı dinci gericilik, kadınları bedenlerinin, cinselliklerinin, doğurganlıklarının ve emek etkinliklerinin denetlenmesiyle tahakküm altına almakta ve kadınlar yaşamın her aşamasında, bu düzen tarafından katmerli olarak baskı ve sömürüyle karşı karşıya kalmaktadır. Genç, işsiz ve kadın meslektaşlarımız toplumsal baskının yanı sıra meslek ayrımcılığına da uğramaktadırlar.

 

Unutulmamalıdır ki; işsizlik, niteliksizleşme, itibarsızlaşma ve güvencesizlik birçok meslek alanı için ortak sorunlardır. Ve bu sorunlar ancak her bir meslek dalında yapılacak iyileştirmelerle çözülebilir. Bu sorunları yaşayan kitleyi daha da büyüterek sorunlar giderilemez. Eğitim sistemini sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenleyen AKP iktidarı, plansız bir şekilde çok sayıda donanımsız üniversite, fakülte açılmasına, çok sayıda niteliksiz mühendis yetiştirilmesine ticarileşen eğitim sistemi ile olanak sağlamaktadır. Böylesi bir zihniyette, ortaya koyulan eğitim politikalarının sonu yoktur. Hiç birimiz deneme yanılma tahtası değiliz.

 

AKP iktidarı, popülist politikalarının sonucu olarak mühendislik eğitimi almamış kesimlere mühendis unvanı vermek adına, diploma dağıtmak sevdasına girmiştir.  Bu doğrultuda teknik öğretmenlere vb mühendis unvanı verilmesine yönelik uygulamalardan vazgeçilmeli, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı öğretiminin planlamasında TMMOB ve bağlı odaları mutlaka yer almalıdır.

 

Yaşadığımız bu süre zarfında TMMOB örgütlülüğü mesleğin çıkarlarının toplumsal çıkarlardan bağımsız düşünülemeyeceği anlayışıyla bütün anti-demokratik, neoliberal, toplumu ve emeği, insan hayatını, temel hak ve özgürlükleri hiçe sayan politikaların karşısında durmuştur ve durmaya da devam edecektir.

 

TMMOB iş cinayetlerinin sebeplerini doğru yerde okuyan ve önüne geçilmesi için gereken mücadeleyi sürdüren bir yapı olma özelliğini sürdürecektir.

 

Yapıcılar türkü söylüyor
Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz zor.
Yapıcıların yüreği
bayram yeri gibi cıvıl cıvıl...
                               (Nazım Hikmet)

 

2013 Haziranında yaşadığımız Gezi Parkı eksenli halk direnişi, ülkemiz tarihinde unutulmaz zenginliklerle anılacak bir kazanım olmuştur. TMMOB ve bağlı odaları örgütlülükleri kapsamında bu süreçte gereken konumunu üstlenmiş, tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte süreçte yer almış ve direnişin sonrasında da bu konumunu sürdürmüştür. Genel kurulumuzun gerçekleştiği, direnişin yıldönümünde ve bu sürecinde kaybettiklerimiz için TMMOB gereken duyarlılık ve mücadele bilinciyle hareket etmeye devam edecektir.

 

TMMOB neoliberal uygulamaların dayattığı ötekileştirmeden etkilenen engelli üyelerimize, iktidarlarca toplum içinde yaratılıp dayatılan yaklaşımlara karşı bilinç yaratma ve çözüm üretmeye yönelik çalışmalar yapar ve bu çalışmaları destekler.

 

Tüm bir toplumun baskı ve zor araçlarıyla zapturapt altına alınmaya çalışıldığı, işsizliğin ve yoksulluğun emekçi yığınların kaderi haline getirildiği, sağlıktan eğitime kadar en temel insan ihtiyaçlarının sömürü aracı haline getirildiği, savaşların katliamların yaşandığı topraklarda mesleğin ve meslektaşın mücadelesinin toplumun tüm ezilen kesimlerinin mücadelesiyle ortaklaştıkça anlamlanacağı bilinciyle TMMOB;

 

Taksim‘de iktidar tarafından yapılmak istenen hukuksuz düzenlemeleri durduran, davalar açan ve Gezi direnişinin meşru organı olan Taksim Dayanışması‘nın temellerini atan Odalarımızın İstanbul birimlerine; bizleri Taksim Dayanışması içinde temsil eden arkadaşlarımıza; haklarında dava açılan tüm Oda örgütlerimizden arkadaşlarımıza, dayanışma selamları sunarak;

 

Emperyalizmin ve ülkemizdeki uşaklarının yarattığı savaş, sömürü,  yoksulluk düzenine karşı,

·         Ülkemizin tüm varlıklarının özel sermaye istismarından kurtarılarak özelleştirmelerin durdurulması, Özelleştirme İdaresinin kapatılması, özelleştirilen halka ait varlıkların (Madenler, telekomünikasyon, enerji santralları, vb.) kamulaştırılması ve kamu kuruluşlarının yeniden güçlendirilmesi gerekmektedir.

·         Ülkemize dayatılan dışa bağımlı enerji politikaları terk edilmelidir. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik veren bir enerji politikası gözetilmelidir.

·         Standart dışı ve enerji yoğun teknolojilerin ithal edilmesi önlenmeli, mevcut tesislerde enerji verimliliğini artıracak, çevreyi koruyacak, çevre dostu teknolojiler uygulanmalıdır.

·         Nükleer enerji santralleri ile Türkiye‘nin dışa bağımlılığı arttırılmaktadır. Kurulum, işletim ve söküm maliyetleri, çevresel etkileri, atık sorunları ile gelişmiş ülkelerin terk ettiği nükleer santral macerasına son verilmelidir.

·         Madenlerimizin, jeotermal kaynaklarımızın, topraklarımızın, kıyılarımız, denizlerimiz ve ormanlarımızın yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanması durdurulmalıdır.

·         Üniversitelerde özerk ve katılımcı bir eğitim ortamı sağlanması için 12 Eylül düzeninin bir ürünü olan YÖK kaldırılmalıdır.

·         Eğitimde, öğrencileri müşteri olarak gören girişimler ve eğitim hizmetlerini bütünüyle bir pazar haline getirme çabaları sonlandırılarak; ilköğretimden üniversiteye parasız, eşit, bilimsel, demokratik ve fırsat eşitliğine dayalı anadilde eğitim yaşama geçirilmelidir.

·         Mühendislik, mimarlık, şehir planlamacılığı eğitim ve öğretim programları çağdaş teknolojiye ve bilim politikalarına uygun olarak emekten ve halktan yana yeniden düzenlenmelidir.

·         İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri kamusal bir hizmet olarak algılanmalı, bu alanda çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişkileri araştıracak ve bilimsel araştırma yapacak kurumlar oluşturulmalı, ihtisas ayrımı ve mesleki ilgi alanlarına göre düzenlemeler yapılmalıdır.

·         İşçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerinde ilgili meslek örgütleri yetkilendirilmelidir. Meslek hastalıklarına ilişkin çalışmalar geliştirilmeli, meslek hastalıkları hastaneleri işlevine uygun olarak yapılandırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

·         Kamu İhale Yasası‘nda yapılan değişikliklerle ihalelerde kamu denetimi azaltılarak yaratılmak istenen rant ve talana karşı çıkılmalıdır.

·         Bir deprem ülkesi olan ülkemizde deprem gerçeği siyasi iktidarlarca umursanmamakta ve kabul edilmemektedir. Deprem gerçeğini sürekli gündemde tutmaya yönelik çalışmalar etkin olarak yapılmalı, konunun bütün taraflarının katıldığı Ulusal Deprem Konseyi yeniden kurulmalıdır.

·         Siyasi iktidarın TOKİ öncülüğünde halka konut yapma adı altında sunduğu projeler, zamanla rant sağlamaya dönüşmüştür. TOKİ, uygulamaları ve harcamaları çerçevesinde denetime açılmalı; örgütlenmesi ve uygulama politikaları, halkın barınma ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.

·         Kentsel dönüşüm adı altında kamusal alanların yok edilmesi, kentlerin hoyratça yıpratılması ile yeni gelişme alanları açmak yerine, öncelikle yerel değerleri içeren mevcut yaşam alanlarının halkın karar süreçlerine katılımı ile sağlıklı ve yaşanır duruma getirilmesi sağlanmalıdır.

·         Kentsel mekanlar, toplumsal yarar ve kullanım değeri ilkesi etrafında üretilmeli, paylaşılmalıdır. Ekolojik dengeler gözetilerek, doğal, tarihi ve kültürel varlıkların koruma-kullanma dengesi içerisinde yaşatılmasının yolları bulunmalıdır.

·         Tarım arazilerinin yok olmasına, kirlenmesine, GDO‘lu gıdaların ülkemize sokulmasına, çiftçimizi üretimden, tarlasından koparan işsiz, yoksul bırakan politikalara son verilmelidir.

·         Topraksızlaştırılan köylülerin, göçe ve sanayide ucuz işçiliğe mahkum edilmelerinin önüne geçilmelidir. Tarım politikası, sanayi politikasından ayrı düşünülmemelidir.

·         Küresel sermayenin baskıları ile suyun ticarileştirilmesine karşı çıkılmalı, özellikle temiz suya erişimin en temel insan haklarından biri olduğu kabul edilmelidir. Su ve suya bağlı hizmetlerde çevre ve insan esas alınarak suyun mülkiyeti ve hizmetlerinin kamuda kalması sağlanmalıdır.

·         Ülkemizin ırkçı şoven yaklaşımlar temelinde kamplaştırılmasına karşı çıkmak, Kürt sorununu çözmek için; bir arada kardeşçe yaşamı, barış, demokrasi ve halkların kardeşliğini savunmak ve demokratik yaklaşımları egemen kılmak için mücadele etmeye devam edilmelidir.

·         Ülkemizin çok kültürlü ve çok kimlikli yapısı dikkate alınmalı; kimliklerin ve kültürlerin reddedilmediği; tüm dillerin, kültürlerin, inançların ve renklerin kendilerini özgürce ifade ettiği bir toplumsal düzen oluşturulmalıdır.

·         Emperyalizmin savaş ve işgal politikalarına alet olunmamalıdır. Savaşa lojistik destek olan üsler, limanlar ve nükleer başlıklar ülkemizi ve bölgemizi derhal terk etmelidir.

·         Suriye`de başıboş çetelerin desteklenerek, silahlandırılması başta olmak üzere, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Dünyada savaş nedeniyle yapılan katliamlara ortak olmaktan vazgeçilmeli. Halkların barış içerisinde, kardeşçe yaşaması için gerekli çaba sarf edilmelidir.

·         Kadına yönelik şiddet başta olmak üzere toplumsal hayatın her noktasında cinsiyet ayrımcılığı önlenmeli, politik, ekonomik ve kültürel alanda pozitif ayrımcılık desteklenmelidir. Tüm emekçi kadınların mücadelelerinin yanında olmak, ortak mücadele etmekle birlikte, TMMOB örgütlülüğü içinde kadın örgütlenmesi geliştirilmelidir.

 

TMMOB bundan önce olduğu gibi; gücünü, üyesinin çığlığını iktidarlara duyuran odaların örgütlülüğünden alarak; birlikte karar alma, birlikte üretme, birlikte yönetme ilkesini güçlendirerek, önümüzdeki dönem zorlaşan koşullarda; emperyalizme ve gerici faşist saldırılara karşı mücadeleyi, sorunlarını halkın sorunlarından farklı görmeden, saldırılara karşı bütün birimleriyle birlikte halkımızın yanında el ele mücadelesini sürdürecektir.

 

TMMOB, sokaklarında silah seslerinin değil çocuklarının şarkıları olan, eşit, özgür ve bağımsız bir ülke mücadelesinin bütün toplumsal unsurlarıyla dayanışarak savunucusu olmaya devam edecektir.

 

YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ !

YAŞASIN TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜ !

TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ 43. GENEL KURULU  

Okunma Sayısı: 285