TMMOB Peyzaj Mimarları Odası
TMMOB
Peyzaj Mimarları Odası
UCTEA CHAMBER OF LANDSCAPE ARCHITECTS

TMMOB' DEN AÇIKLAMA

MERKEZ
19.01.2007

“Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı” na HAYIR diyor, tasarının TBMM gündeminden düşürülmesini talep ediyoruz.

"NÜKLEER GÜÇ SANTRALLERİNİN KURULMASI VE İŞLETİLMESİ

İLE ENERJİ SATIŞINA İLİŞKİN KANUN TASARISI"

TBMM GÜNDEMİNDEN DÜŞMELİDİR!

  

Siyasal iktidar kamuoyundan gelen hiçbir tepkiye aldırmadan, ülkemizi sonu bilinmez bir maceraya sokacak olan "Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı"nı TBMM‘ye sunmuştur.

Ülkenin geleceğini ilgilendiren bir konunun, sıradan bir işi tarif eder gibi üç sayfalık bir metin ile TBMM‘ye sunulması, konunun ne kadar sıradanlaştırıldığının bir göstergesidir.

Dünyada 1980 sonrası esen neoliberal politikaların ülkemize olan etkileri ile enerji alanı piyasalaştırılmış, devletin düzenleyici rolü bu felsefeye uygun olarak yapılır olmuştur.

Kurulması düşünülen nükleer santrallerde üretilecek elektriğin pahalı olacağı bilinmekte iken, tasarıyla 15 yıl alım garantisi verilerek, pahalı elektriğin satılması, nükleer santral yapacak şirket ya da şirketler adına garanti altına alınmaya çalışılmaktadır. Halbuki bu süre yerli-yenilenebilir kaynaklarda 7 yıl ile sınırlı tutulmuştur.

Tasarının genel gerekçeleri incelendiğinde; ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanmasında orta-uzun dönemde yetersiz kalınacağı, kaynak çeşitliliğinin arttırılması, karbondioksit emisyonlarının aşağıya çekilmesinde nükleer santrallerden faydalanılması ana gerekçeler olarak sıralanmaktadır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın 1980‘lerden sonra yaptığı abartılı talep tahminlerinin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Hal böyle iken, nükleer santralleri gelecekteki olası enerji krizlerine çözüm olarak sunan siyasal iktidar aslında çok iyi biliyor: Yıllardır karanlıkta kalma senaryoları anlatılır ama nedense ülkemiz karanlıkta kalmaz. Siyasal iktidar bundan sonra da, nükleer santral olmadan da bu ülkenin karanlıkta kalmayacağını iyi bilir. Karanlıkta kalma senaryolarının çözümünün nükleer santral olmadığını da iyi bilir. Çünkü kurulması düşünülen nükleer santrallerin ülkemizin enerji ihtiyacının karşılanmasında sahip olacağı pay, elektrik üretimi kurulu gücünün ancak yaklaşık %5‘ idir.

Kayıp-kaçak oranlarının resmi rakamlarda bile % 20‘ler seviyesinde açıklandığı ülkemizde, kayıp-kaçakların AB ülkeleri ortalaması olan % 6 seviyelerine indirilmesiyle, ayrıca ülkemizde başlatılan "enerji tasarrufu" çalışmaları ile çok az bir harcama yapılarak sadece bilinçlendirme-planlama ile gerçekleştirileceği göz önünde alındığında bile, birkaç nükleer santralin üreteceği enerjinin, tehlikesiz, çok daha az bir maliyetle karşılanabileceği görülmektedir. Bunun yanında ülkemiz kaynakları siyasal iktidarın söylediği gibi sınırlı değildir. Şu an ki teknolojiyle bile 2020‘lerin elektrik ihtiyacının, ülkemizin hidrolik, kömür, rüzgar, jeotermal, güneş ve diğer yerli kaynaklarından karşılanması olanaklıdır.

Nükleer santraller karbondioksit emisyonlarının azaltılmasında bir çare gibi sunulmaktadır. Halbuki fosil yakıtlardan kaynaklanan karbondioksit salınımının anlamlı bir şekilde azaltılması için dünyada kurulu nükleer kapasitenin 5-6 katı kadar nükleer santral yapımı gerekir ki, bunun için ne finansman ne de gerekli nükleer yakıt bulunabilir. Hammadde temini ve zenginleştirilmesi için dışa bağlı olan ülkemizde bu durum tasarı gerekçesini çürütmektedir.

Nükleer santrallerin yapım süreleri ve maliyetleri, aldatıcı tahminlere dayanmaktadır. Dünyadaki deneyimler, yapım süreleri ve maliyetlerin, planlamacıların ve teknik adamların başlangıçta hesaplamadığı ölçüde müthiş oranda arttığını göstermektedir. Ülkemizde de bu öngörünün gerçekleşeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yoktur.

Taşınması bile dünyada büyük protestolara yol açan atık sorunu tasarıda geçiştirilmiştir. Halen dünyada nükleer atıkları kalıcı olarak depolayacak lisans alınmış bir depo mevcut değildir. Ancak böyle bir depo zorunludur. Nükleer bir tesisin işletme lisansı alabilmesinde, atıkların yönetimi ve bertarafı için gereken fonların bulunması gerekmektedir. Çoğu durumlarda işletmeciler maliyetleri elektrik fiyatı olarak müşterilere yansıtmaktadırlar.

Siyasal iktidar "geçmiş hükümetin nükleer santral ihale deneyimlerinden ders aldıklarını, geçmişte yapılması düşünülen nükleer santralden daha güvenli, üstün teknolojiye dayanan santrallerin yapılacağını" söylemektedir. Bu söylemleri geçmiş hükümetler döneminde de duyduk. Nükleer santral yapan ülke deneyimlerinden görüyoruz ki kazasız nükleer santral yoktur. %100 güvenlikli bir santral da kurulamıyor. Güvenlik katsayılarının arttırılması maliyetleri de arttırdığından, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde maliyetleri düşürmek için güvenlik katsayıları düşük tutularak maliyetlerin aşağıya çekileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

Sigorta şirketleri nükleer santral kazalarından doğan zararların küçük bir kısmını karşılamaktadır. Zira kazaların etki alanları o kadar büyüktür ki, oluşacak zararın karşılanması sigorta şirketlerinin gücünü aşmaktadır.

Nükleer santrallerle ilgili diğer bir husus denetimdir. Mevcut durumda bile çevresel denetimlerin ne kadar yetersiz olduğu Sinop, İskenderun, Tuzla‘daki zehirli atık felaketiyle ortadayken Türkiye‘nin nükleer santral kurulumunda ve işletiminde etkin bir denetim gerçekleştirebilmesi mümkün görülmemektedir. Son kabul edilen Çevre Yasası‘nda yapılan değişiklikle "2690 sayılı TAEK Kanunu kapsamındaki konular TAEK tarafından yürütülür" denilerek nükleer santral kurulumu ve işletimi sırasındaki çevresel denetimin önü kapatılmaktadır.

Kurulması tasarlanan nükleer santraller, "yöre halkı için istihdam olanağı yaratacağı" gibi bir yanıltma ile popülerleştirilmektedir. Bilinmelidir ki, yöre halkı ancak nükleer santralin yapım aşamasında (belki) çalışabilir. Zira nükleer santral işletiminde yüksek mesleki nitelikte sınırlı sayıda personel çalışır. Daha işin başında TAEK‘e bu alanda iş yapmak üzere yabancı personel istihdamı olanağı sağlanmaktadır.

Dünyada 3-4 nükleer santral üreticisi firma kalmıştır. Tasarıda da bu konu "şirket seçimi" denilerek belirtilmiştir. Yani pazarlık şansımız bile kalmamıştır. Ülkemiz, bu tasarı ile, daralan nükleer endüstriye pazar olmakta, ellerinde kalan eski teknolojiyi satın alma dayatmasıyla karşı karşıya kalmaktadır. Gelişmiş ülkeler yapılan-yapılacak ikili anlaşmaları ile atık sorunlarını çözümlemek istemektedirler. Ülkemiz çöplük değildir.

Halkımız "nükleer santral kurarak nükleer teknolojiye sahip olunacağı" iddiası ile yanıltılmaktadır. Bu iddia Türkiye‘nin bugün izlediği teknoloji politikalarına bakıldığında bir hayaldir. Herhangi bir teknoloji transferi ve geliştirme politikası ve bu yönde kurumsal altyapısı olmayan bir ülkenin, ihale yoluyla ya da  özel sektöre nükleer santral yaptırması yoluyla teknoloji kazanması mümkün değildir. Biz nükleer teknolojiye karşı değiliz. Hayatın birçok alanında (tıp, mekanik vb) ülkemizde de nükleer teknoloji kullanılmaktadır. Halen TAEK‘in kendi kurduğu Çekmece Reaktörü vardır, teknoloji geliştirilecekse bu temel üzerinden de geliştirilebilir.

Sonuç olarak; yukarıda kısaca belirttiğimiz nedenlerden dolayı ülkemizin "nükleer santrallerden elektrik üretme macerasına" atılmasına gerek yoktur. Çernobil faciasının 20. yılında hükümeti bir kez daha uyarıyoruz. Nükleer lobilerin dayatmaları ile ülkemiz insanı ve yaşam alanları tehdit altında bırakılmasın.

Ülkemizde enerji alanında var olan krizin adı "enerji plansızlığı" krizidir. Ülke kaynakları kamusal bir hizmet anlayışı ile planlanmalıdır. Çevreye uygun teknolojilere yapılacak yatırımlarla ülkemizin enerji sorununu ortadan kaldıracak potansiyelimizin olduğunun bilincindeyiz. Enerji politikaları IMF-Dünya Bankası, enerji lobilerinin dayatmalarına göre değil ülkenin bu alanda ortak aklını ve iradesini yansıtacak meslek odaları, üniversiteler ve sendikaların çalışmaları ile planlanmalıdır.

Belirttiğimiz gerekçelerden dolayı yasa tasarısına TMMOB olarak "HAYIR!" diyoruz. Bu yasa tasarısı TBMM gündeminden düşürülmelidir.

Mehmet SOĞANCI

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı

Okunma Sayısı: 657